26 Ocak 2010 Salı

istanbullular-buket uzuner

ilk ne zaman okudum buket uzuner tam olarak hatırlamıyorum ortaokuldaydım sanırım ve adeta büyülenmiş ,bayılmıştım hatta hala en sevdiğim kitaplardan biri olarak kumral ada mavi tunayı söyler dururum ancak aradan geçen yıllarla birlikte benim beklentilerimmi değişti yoksa uzunerin yazma üslubumu bilmiyorum dün başladığım 600 sayfalık istanbullular romanını bugün bitirmiş olsamda genede bi tuhaf ve değişik geldi bişeyler eksikti sanki benim beklentilerimden özellikle son dönemde okuduğum vedat türkali romanından sonra sanırım biraz yavan geldi bu kitap bana.kitap atatürk havalimanında geçen 4 saatini anlatıyor 15 kişinin. artık sanırım karakterlerin iç konuşmalarının kendilerini sürekli halde yargılayıp eleştirdikleri romanları seviyorum anlamadm çözemedim kendimi de:) kitapta altını çizdiğim bi kaç yer:




'kadınlar her yumurtalarının aybaşı pedlerine kanlar içinde akmadan önce bir bebek potansiyeli taşıdığının gizli bilincindedirler.isteyerek ya da istemeyerek hiç anne olmamış bütün cahil yada eğitimli kadınlar yaşamın sürekliliğini taşıdıklarını bilirler.'


'aşk ve ölüm hakkında aklımızda kalan sözler, sevdiklerimizden çok edebiyat ya da sinema sihirbazlarına ait düşünceler değilmiydi zaten?'


'korku insan aklının boşluklarını çabucak ve iştahla doldurur.'


'çöpe atılması gerekenleri çöpe atma vaktini ve cesaretini ancak büyük bir tehlikeyle karşılaşma anında mı yakalar insan?'


'yerlerini başkalarının alışı sıraında yaşadıkları acıyı, duvara astığı hayvan kafalarına bakarak içki içen avcıların keyfiyle takip ederdi'


''herkes istanbulu çok sever ama melankolik,nostaljik ve birazda bıkkın falan filandır valla!''


'o istanbul ki poyrazı inanın içindeki ağaçları söker, karayeli sakat bırakır, lodosuysa limon gibi sıkıp beynini atar köşeye..'


'bir yarasa gibisin, geceleri arka sokaklarda yaşayan parlak, pırıl pırıl yanan simsiyah bir yarasa ama sabah olunca bir bakmışsın vapurlarla yarışan bembeyaz,masum , tertemiz bir martı..'


'hani insan bir sabah uyanır ve yıllardır içtenliğine inanmayan yakın bir dostuna veya kocasına kendini savunmaktan artık bıkar, bu çabasının anlamsızlığını kavrar;o zaman bütün bu 'boşuna emek'in aslında kendi kişiliğine hasar verdiğini fark eder...'


'bir kere o insanın tenini kokusunu, dokusunu beğeneceksin, saçını , dişlerini,ayaklarını, tırnaklarını seveceksin, ses tonunu,ter kokusunu, sivilce ve benlerini kabulleneceksin.sonra giyinişi, fıkraları,kahkahaları, bakışları, ve yürüyüşü sana batmayacak, dünya görüşü sanat anlayışı, alt ve üst kültürü canını sıkmayacak.. uyurken bacağını seninkinin üzerine koyması, horlaması, saçlarının kepekli olmaı veya dökülmesi mideni bulandırmayacak...'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder