27 Kasım 2016 Pazar

her şeyden

Geçenlerde Moda'ya giderken yol üstünde bulunan 180° Coffee Bakery nin hurmalı spesiyal keklerinden yiyip  chai tea latte içtik.
Sohbet etmelik sıcak bir mekan.
Küçük şeylerle mutlu olabiliyorum aslında.

İlhami Algör'ün ilk okuduğum kitabı, yazı tarzı tuhaftı.

"İnsan ruhu bazı durumlarda incinir. İncinen yerde derd oluşur, oraya yerleşir. Derd, kendi zekası olan bir virüs'tür. Yerleştiği yerden sürekli bir şeyler fısıldar. Bazen fısıltı yoğunlaşır. Yoğunlaştıkça ruhu yakar. Ruhun sahibi, biraz derdinin karakterine biraz da kendi huyuna suyuna göre bir çare bulur. Bu çare, fısıltının kaynağına inip, yakasını tutup 'ne diyorsun hemşerim?' şeklinde doğrudan bir yöntem olabilir. Diğer yöntem ise fısıltıyı duymazdan gelmektir. Kıvırtma teknikleri burada devreye girer. Fısıltıyı duymazdan gelen izahlar, kabuller üretir. Kabullerine inanır. Edebiyatı dahi olan insani bir haldir. Ve bazen edebiyat, kıvırtma tekniklerinin en incelikli biçimlerinden biridir."



 "Yeni bir hayat kurmak... Nasıl oluyordu? Önce fikir mi geliyordu? Yoksa bir tesadüf sizi fikrin önüne mi getiriyordu? Yeni bir hayat için mutlaka, kuvvetli bir rüzgâr mı gerekiyordu? Önceki hayatınız artık 'eski' mi oluyordu? Eski olanın hükmü kalmıyor muydu? O vakte kadar boşuna mı yaşamış oluyordunuz?" 



"Belirsizlik vaadkar bir aralıktır," diyor bir tanıdığım, "bazı insanlar o aralıkta yaşamayı sever. Böylece kendilerini oyalar, oluşlarını ertelerler. Kendini kandırmak da insani bir hal'dir." "Nasıl yani?" "İnsanın kendisi olduğunu sandığı kişi, bir ölçüde kurgu olabilir. Şartların dayattığı tercihlerin kurgusu."

Mahallede aşk.




Çok mutsuz olduğum bir günde Sıla konserine gittik.
Şarkıda dediği gibi
Seneler Sonra Utanır Herkes…
Bu Boş Anlamsız Küçük Oyunlardan

Bazen her şey o kadar saçma geliyor ki! Sağlık olsun yeter ki her şey düzelir. Bu aralar tek umursadığım şey sağlık. 


15 Kasım 2016 Salı

bir günde denizli-pamukkale

Birkaç ay öncesinden Pegasus'tan ekim başına 85 TL ye Denizli'ye gidiş dönüş  ve  uygun saatlere (6.30- 21.50) bilet bulunca hemen kapıverdik. Yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonrası minicik havalimanına inip Baytur'un havalimanı servisleriyle 13 TL vererek 45 dk da merkeze vardık. 


Çınar Meydanı ve 1952 yapımı Delikliçınar Yeni Cami'nin önünden geçip yolun karşısında Denizli Belediyesi'nin önündeki horoz heykelini gördük.

Türkiye'nin açık havada sergilenen en büyük cam heykeli 2013 yılında Çınar Meydanı'nda yerini almış.Cam horoz kısmı 260cm heykel travertenleri simgeleyen havuz kaidesi dahil 410cm ve 1500kg ağırlığındaymış.

Gazi Mustafa Kemal Bulvarından yürüyüp şehrin eski merkezi ve hala en işlek yerlerinden olan Bayramyeri'ne yol aldık. 





Ev tekstil ürünleri satılan Babadağlılar Çarşısı'na bu mevzulara pek merakım olmadığından şöyle bir uğrayıp çıktık, kapıdaki yazıya bayıldım.


En sevdiğim Türk hediyeliklerinden:)
Atatürk ve Etnografya Müzesi'ni sabahın ilk saatlerinde tek başımıza gezdik. Müzenin alt katında Denizli yöresine ait eşyalar sergileniyor, ikinci katında ise Atatürk'ün Denizli ziyaretinde kaldığı oda ve kullandığı eşyalar bulunuyor. Giriş ücretsiz.



Müzeden çıkıp 10 dk yürüyerek Bayramyeri'ne gidip öğlen yemeğinde kebap yemek için Kebapçı Halil'in yolunu tuttuk. İnternette sadece öğle saatlerinde bulunabildiği, akşama kalmadığını okuduğum için, bu kebabı yemeden dönmeyelim diyerek Pamukkale gezimizi öğleden sonraya bırakmıştık. Çatal bıçak kesinlikle verilmiyor,  kaç gr istediğiniz ve yağlı-yağsız tercihinizi söylüyorsunuz. Benim beklentim fazla mı yüksekti bilmiyorum ama çok beğenmedim.

Yemeğimizi de yedikten sonra 10-15 dk yürüyerek otogara gidip 3.5 TL ye Pamukkale minibüsüne binip yaklaşık yarım saat sonra Pamukkale'ye vardık.


Travertenlerin bulunduğu kısma girmeden, aşağıda kazları görüp mutluluktan uçuyorum. 
Tiplerini yediklerim.
Bu doğal güzelliğin ortasında bu havuz hiç olmamış.
İş Bankası Maximum Kartım sayesinde ücretsiz girdiğim travertenlere Müzekart alarak girmek en mantıklısı. Normal giriş ücreti 35 TL. Bazı yerlerde neredeyse dizinize kadar suya giriyorsunuz ona uygun giyinerek gelmekte, sırt çantası ve ayakkabıları çıkarıp koymak için poşet almakta fayda var.


35-100 derece arasında değişen termal sularda çözülmüş halde bulunan kalsiyum bikarbonat, tepeden aşağıya akarken karbondioksitin havayla temasıyla sertleşip, kayalaşarak bu beyaz havuzlu tepecikler oluşuyor. 





Bazı yerlerde zemin o kadar sert ki ayaklarınızı acıtıyor, sonra yine yumuşak kısım, ıpılık su!

Pamukkale'nin hemen yakınına yapılan otellerin kirliliği ve katılaşmadan travertenlerin üzerinde gezilmesi zaman içinde Pamukkale'nin kararmasına ve bozulmasına sebep olmuş, neyseki Unesco korumasıyla bu duruma son verilip kontrol sağlanmış.Travertenlerin şu an çok küçük bir kısmı ziyarete açık.


Travertenlerin hemen üst kısmında Hierapolis Arkeoloji Müzesi bulunuyor. Lahitler, heykeller, antik paralar sergileniyor.
Hierapolis; termal suları sebebiyle bir şifa kaynağı görülüyor. Antik havuzun olduğu kısma girilebiliyor ancak havuzdan faydalanmak için ekstra 32 TL ödeniyor. Antik kentin içinde yemek fazlasıyla pahalı ve kötü; yanınızda bir şeyler getirmek daha mantıklı.


Türkçe karşılığı 'Kutsal Şehir' olan Hierapolis 1988 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş.
M.S. 80. yy.da Hierapolis'e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philipin burada öldürülmesi sebebiyle  Hıristiyanlık merkezi olmuş.
 Ekim ayı ama hava inanılmaz sıcak. 1800 yıllık Hierapolis Antik Tiyatrosu'na adım attığınızda bu ihtişamlı yapı karşısında hayranlıkla bakıp kalıyor insan.  Antik kentin içinde biraz dolanıp kendimizi bir ağacın gölgeliğine çimlere atıyoruz. Huzur!
Müthiş bir yerde, olağanüstü bir manzara. İnsan sağlıklı olduğu ve bu güzelliklere tanıklık edebildiği her gün için şükretmeli!
Dönüş yolunda yine travertenlerden yürüyerek aşağıya iniyoruz.




Gökyüzü grileşiyor, olağanüstü bir görüntüyle Antik Kent'ten ayrılıyoruz. 
Pamukkale beni inanılmaz mutlu etti, sanki bulutların üstünde, başka bir evrendeymişim gibi hayallere daldım. 
Buraya çocukken gelsem zevkten çıldırırdım heralde! 

Benim yemeden Denizli'den dönmeyin listemde kebap değil ama 1938'den bu yana hizmet veren Hacı Şerif'ten dondurmalı irmik helvası ve yanında Zafer Gazozu var. 
Pamukkale'ye gitmediyseniz bir an önce bu beyaz cenneti görmenizi tavsiye ederim.