30 Eylül 2011 Cuma

Sevmek Zamanı/1965
Halil:   Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle… ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım.İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet değişmezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu. Bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı.
Meral: Benim bakışlarımda da sevgi var. Ben de senin kendini görüyorum. Resmimin yerine ben seveceğim seni. Artık ben varım!…

29 Eylül 2011 Perşembe

eylül.hiç bir zaman sevemediğim bir ay.hep koşuşturmacalar,sorunlar stresler getirdin bana.bir kere okulun başladığı aysın.seni neden seviyim ki!okuldan hiç bir zaman haz etmedim.ortaokuldan itibaren devamsızlığımın sonuna kadar kullanıp bir şekilde raporlar bulup okula gitmezdim.istemezdim.hele bazı derslere gitmek bana göre tamamen zaman kaybıdır.hocanın bana hiç bir şey katmadığı aksine kitapta yazanları aynen okumak ya da üniversite için; elindeki notları aynen okumak, slayt yapıp iki powerpoint sunumu haline getirmekle ders yaptığını zanneden soru sorduğunda cevap veremeyen ,yıllardır aynı dersi vermesine rağmen daha bir sistem bile oturtamayan akademisyenlerle dolu üniversiteler.kendine de bana da zaman kaybettirme, notunu ver ve uğraştırma demek istiyorum pek çoğuna.tek yaptıkları şey finalde kitabı resmen ezbere yazmamızı bekleyen kendini çok ahım şahım bir şey yapıyormuşcasına benden kimse geçemez diye havalara giren arkasından söylenen binbir küfürü kafaya takmadan yaşayabilen sanki hayat çok kolaymışcasına, sanki onlar hiç öğrenci olmamışlarmış gibi,sanki öğrenciler bir tek onların dersini alıyormuşcasına pervasızca hareket eden hocalar.gereksiz yere sıkıntı çekmek.össde bilmemkaç puanla dereceler yapıp en iyi üniversitelerden birinde okuyunca da insanın eline pek bir şey geçmiyor.daha çok sinir bozukluğu,sınav dönemlerinde mide sendromları,herkesin kendini beğendiği, samimi gibi davranıp birbirinin arkasından demediğini bırakmayan öğrenciler.
işte bu yüzden okul başlarken sevinen insanları hiç anlamam.şimdi öss tercih dönemime dönsem her şey çok faklı olurdu heralde.her ne kadar başka yerlerde de aynı şeylerin olduğunu bilsem de.yine de herşeye rağmen istanbul çok farklı bir deneyim.en azından.
kuzuşumuzu,pöticiğimizi kısırlaştırdık onun o gövdesindeki traş edilmiş kısmı, yara izini görmek ne kadar acıymış.bundan iki yıl önce kedi besleyip, evde olmadığında özleyeceksin deseler hayatta inanmazdım heralde.
ha bir de;kuzguncuk çok güzel bir yer.mutlaka gidip görülmeli.

25 Eylül 2011 Pazar

zaman değirmeni


kasetleri kalemle sarmayı özledim.

23 Eylül 2011 Cuma

Niye siz erkekler her şeyi bilmek, anlamak istiyorsunuz? Her şeyi anlamaya çalışıp, anlamayınca da gizeme sığınıyorsunuz. Kadınları anlayamadığınızı söyleyip gizemli olmamıza bağlıyorsunuz durumu. Aslında gizem yok ortada biz de sizin gibiyiz. Kelebek değiliz, kitap değiliz…. Kelebek değiliz…
bizim büyük çaresizliğimiz
ankarayı göresim geldi.kuğulu parkı.

22 Eylül 2011 Perşembe

eylül.

her gün mail kutumuza milyon tane fırsat sitesinden gelen gezi fırsatlarından birine katılalım dedik. edirneyi hep pek güzel diye methettiklerinden  dolayı orayı seçtik.şu an edirne deyince aklıma ilk camiler geliyor.selimiye,eski cami,3 şerefeli cami.minik minik birsürü.her yer mi cami olur.

hep çok modern, açık görüşlü filan diye duymuştum ama; ya ben öyle semtleri görmedim yada abartılmış şeyler.karşımıza çıkanlarda özellikle esnafta nezaket sıfırdı. 
şehrin ortasında at arabalarıyla gezen,çalıp oynayan, sıfır tasa keder taşımayan çingeneler şehrin en güleryüzlüleri sanırım.
sağlık müzesi,arasta, buçuk tepe filan hepsini gezdik te bana pek sıkıcı geldi bu şehir.bir tek karaağaç tarafını beğendim.yeşil yeşil.neyse meyveli sabunlar alındı, niyazi ustada ciğer yenildi,bademli kurabiye alındı.bende pek yer edemedi edirne.


üşengeçliğin son raddesindeyim.okuduklarımı not almaya dahi üşenen bir haldeyim.son dönemde okuduklarımın hepsi ayrı güzelliklerdeydi. sadece günlerin köpüğünden sonra mezarlarınıza tüküreceğim  fazla basit geldi.
yüzyıllık yalnızlıktan sonra kırmızı pazartesi de daha sadeydi. her iki kitapta da daha fazla hayal gücü bekliyordum her zamanki gibi sanırım.ilk sartre ve bilge karasu kitaplarım da fena sayılmazdı.


Lisa Hannigan - Lille from ATO Records on Vimeo.

20 Eylül 2011 Salı

et maintenant,on regarde quoi?



agata e la tempesta-ekmek ve lalelerin yönetmeni silvio soldinin bir diğer filmi.izlemeye başlamadan pek heveslenmiştim ama beklentimi pek karşılayamadı doğrusu.kendinden yaşça küçük birinden hoşlanan kitapçı agata ve etrafındakilerin hayatları sunulmaya çalışılmış.ama bir şeyler eksik kalmış bana göre.


un baiser s'il vous plait-sadece bir kez öpüşmenin nasıl geri dönüşü olmaz?hikayenin içinde hikaye.bu filmi izlerken çok güldüm nedense.çok fazla bir şey vaat etmiyor  yine de Stefano Accorsi nin hatrına  -ki kendisinin pek rolü olmasa da- izlenebilir.
la vita facile-italyada dolandırıcılık yapıp hesabına para geçirdiği için kenyaya eski arkadaşı marionun yanına giden ve durumu çaktırmadan onunla birlikte gönülllü doktorluk yapan luca.kenyadaki insanların durumu.bir süre sonra romadan onların yanına gelen lucanın karısı.tabi ki bir süre sonra işler karışması.eğlenceli bir film olmuş.sevdim!


ladies in lavender- ingiltere de bir sahil kasabasında yaşayan 2 kız kardeş dalgaların sahile vurduğu, kumda yatan polonyalı bir genç bulurlar.tek kelime ingilizce bilmeyen genci evlerine alıp tedavi ettirip yardımcı olurlar.onu herkesten ve birbirlerinden bile kıskanmaya başlarlar.bir süre sonra kızkardeşlerden ursula gence aşık olmuştur.ancak onun ünlü bir keman virtüözü olmak gibi bir hayali vardır ve evden aniden ayrılır. ursulanın yaşadığı kalp kırıklığı,aşkın yaşının olmaması. 
scusa ma ti voglio sposare-aralarında yaş farkı olan, evlenme kararı alan bir çift.aileler arkadaşlar işin içine girince  yaşanan karmaşa.bir italyan romantik komedisi.izlediğim filmler şöyle bir baktımda yaş farkıyla ilgili filmler denk gelmiş hep.
something borrowed-indirip indirip izlemediğim için listemi kabartan , aradan çıksın diye izlenmiş filmlerden biri. klasik en iyi arkadaş- sevgili arasında kalma durumları.patates kızartması yeme hissi uyandırdı!


8 kadın bir erkeği nasıl öldürür?

18 Eylül 2011 Pazar

jehan.


ntvdeki yekta kopanın cumartesi programından sonra jehan barburu bir kez daha sevdim.ne kadar tatlı bir kadınmış.hakikaten geçmişi, hikayeleri pek güzel anlatıyor.ümit ünalın yeni filmini de merakla bekliyorum.

15 Eylül 2011 Perşembe

c'est bien mieux comme ça.

hafta sonu yola çıkınca orası, burası derken istanbul kazan biz kepçe olmuşuz hafiften.istanbul bile dar gelmeye başladı. sirkeci,kapalıçarşı derken mısır çarşısına inen o adını bilmediğim sokakta(tahtakale??) insan selinin arasında ne olduğumuzu şaşırıp kendimizi galataya attık.minik,çipil, uykucu kediler gördük bol bol.izmirden sonra istanbulun bu serinliği bile benim için nefis! hırka giymeyi özlemişim!
 ve pazar günü klasiğimiz ;kadıköy-moda arası yürüyüş.
minik, renkli  güzel tatlılar! hatırlattırdıklarınızla beraber;je vous aime beaucoup!

















14 Eylül 2011 Çarşamba



azıcık sulugöz bir yapınız varsa; ağlatıcı bir etki yapabilir.cenaze kısmı saçmaydı. whoopi goldbergi de pek severim!-kızın evi çokk güzell!

bülbülü öldürmek-kitabını okumadım ama izmirde eski hava gazı fabrikasında açık havada keyifle izlediğim ırkçılığın üzerinde duran film uyarlaması gayet güzeldi. 
incir reçelini bunca zaman sonra izlemeyi başardım sonunda.daha izlemeden anlatılanlardan filmle ilgili geyik bile  yapar olmuştum ya neyse.yapmacık olmuş.şu da olsun, bu da olsun diye eklenmiş sahne ve olaylar derlemesi sanki.
due date- sahneler aklıma geldikçe hala gülüyorum!


vasattı ama italyanca her filmi izleyebilirim.ne olursa.korku filmi bile.o yedikleri tatlı aman yarabbi. 
o nasıl leziz bir şeye benziyor!
“Onu ilk kez gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim.
Bu tıpkı,bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak,sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu.
Onu ilk gördüğümde bundan böyle artık benim için çok önemli olacağını sezmiş ve ürkmüştüm.
O andan başlayarak yaşantım değişecek,artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Bunu nasıl güçlü hissettiğimi ve sarsıldığımı iyi hatırlıyorum.fakat elimden gelen hiçbir şey yoktu.
Çünkü güçlü bir çekim alanının etkisine girmiş,büyülenmiştim.bütünüyle tuhaf olarak tanımlanacak bir zevkle bu albeniye kapılmıştım.
Tamamen kendi isteğimle ve tamamen “ben” oluşumla ilgili olarak.”
                                                                                                                            Kumral Ada Mavi Tuna

12 Eylül 2011 Pazartesi

le premier jour du reste de ta vie





fransız filmlerine kötü mü diyorlardı?bunu izlemediklerine eminim.

ayın karpuz dilimi gibi batışı.



filmli makinede fotoğraf çekmek ,uzun zamandır yapmadığım bir şeydi.fotoğrafları hemen  görmek cazip bir şey neticede.neyse izmire giderken yanımda baba yadigarı zenit ide götüreyim, güzel şeyler yakalarım dedim.demez olaydım.bornovadaki sevgili ismilazımdeğil fotoğrafcı amca filmimi makineden kopararak çıkarınca, binbir hevesle çektiğim fotoğrafcıklarım yandı.tabi bende dijiye muhtaç kaldım.
insanın çılgın bir arkadaşının olması her zaman güzeldir:) bilmemkaç kilometre yol yapıp alaçatıya gece gösteriyi izlemeye windsurf partisine gitmesi, tozlu topraklı yollarda gece gece heyecan yaşaması gibi.







dönüşte otobüs beklerken beni uğurlayan biber saksısında uyuklayan yavru kedi^_^
sabaha karşı eskihisara geçerken.