26 Mayıs 2019 Pazar

oturup ince şeyler düşünmek için vakit yok

Geçen hafta bir akşam eski mahallem Yeldeğirmeni'nde dolandık. Burayı çok seviyorum. Daha adı sanı bilinmezken ablamla ikimiz de Avrupa Yakası'nda çalışıp okurken karşıda onlarca ev bakıp bir gün internetten  Yeldeğirmeni'nde kiralık bir ev bulup anında tutmamızla başladı her şey. On yıldan beri Kadıköy'den vazgeçemememe ve her gün kilometrelerce yol yapmama sebep olan canım Kadıköy
 Son yıllardaki kalabalığına rağmen en sevdiğimsin  

Mahallede her gün yeni bir yer açılmaya devam ediyor. Son dönemde en beğendiğimiz Story Coffee oldu.
Mahallenin en güzel kızı ballı lokma tatlım, ay çöreğim.

Bu hafta içi aylar sonra Beşiktaş'a geçtim. Suflör'de televizyon oyununun önünden zor kalktım. Burası tatlı dekoruyla gönlümü çaldı. 

Geçen aya opera bileti almıştım, iptal olup yerine bale konunca Süreyya'yı görme uğruna iptal etmedim ama bale çok benlik değilmiş.
Yıllar geçtikçe evde olmayı eskisinden daha çok seviyorum.
Bu aralar epey hastane ziyaretleri yaptım. Farklılıklar arar oldum, stabilliklerden de vazgeçemedim. Ne kitap okudum ne film seyrettim. Görmediğim sokaklar görürüm diye yollarımı uzattım. Yollarda uyukladım.Gün içinde akşama şunu yapıcam dediğim hiçbir şeyi yapmadım. Aklıma bir sürü şey geldi, ben bunları bir yerlere not edeyim dedim sonra hepsini unuttum. Bayram gelse de İzmir'e gitsem.


22 Mayıs 2019 Çarşamba

peterhof sarayı-saint petersburg

Unesco Dünya Mirasları Listesi'nde yer alan Peterhof, Büyük Petro'nun küçük bir kasabanın büyüklüğüne sahip olan yazlık konutu. Dünyanın en büyük saray ve park komplekslerinden. Saint Petersburg'a 30 km uzaklıkta bulunan Peterhof'ta her biri birer mimari şaheseri saraylar, bahçe sanatının en güzel örnekleri, yüz elliden fazla çeşme ve fıskiye, görkemli  heykeller bulunuyor.
 Peterhof’un tarihi, 1709’da ilk sarayların; Monplaisir, Marly ve Hermitage’nin yapımına dayanıyor. Büyük Petro 1714'teki İsveç filosuna karşı kazandığı zaferden sonra, Peterhof'u Rus Donanması'nın görkemli sembolüne dönüştürmeye karar vermiş ve iki yüzyıl boyunca devam eden çalışmalar ve eklemelerle saray şimdiki halini almış.
Petro'nun Versailles Sarayı'na benzeyen bir saray istiyorum demesiyle yaptırılan ve 1723'te açılan Rusya'nın zenginliğini ve ihtişamını göstermek amacıyla yapılan Peterhof  muhteşem parklar, çok sayıda çeşme, mermer heykeller ve ihtişamıyla  prototipi Fransız Versailles'ı aşmış ve Avrupa'nın en görkemli sarayı olmuş.
 II. Dünya Savaşı'nda Peterhof epey zarar görmüş, saraylar yıkılıp yağmalanmış, heykelleri çalınıp bahçeler yıkılmış. Savaş sonrası restore edilmiş.

Biz metroyla Avtovo istasyonuna gelerek (1 numaralı kırmızı hat) matruşkaya(minibüs)(224, 300, 424) binip (70 ruble) otuz dakikalık bir yolculukla üst bahçenin olduğu kısmın önünde indik. Peterhof Sarayı pazartesi günleri kapalı. Çeşmeler mayıs ayından ekim ayına kadar çalışıyor. Açılış saatleri ve bilet fiyatları hakkında daha fazla bilgi için gitmeden internet sitesinden kontrol edin.

Üst Bahçe ücretsiz, Büyük Saray'ı Aşağı Park'la Peterhof kasabasından ayıran yemyeşil yeşillikler, heykeller ve muhteşem çeşmelerle düzenlenmiş hoş bir yer. Karayoluyla varınca Üst Bahçe'yi geçip girişten bilet alıp Aşağı Park'a geçtik. Aşağı Park, internette ve kartpostallarda ikonik fotoğrafları olan Büyük Saray ve çeşmelerin bulunduğu yer. Deniz vasıtasıyla gelip Üst Bahçe'yi görmek için Aşağı Park'tan çıktıktan sonra tekrar girmek isterseniz yeniden bilet almanız gerekeceğini lütfen unutmayın! Üst bahçeleri de görmek isterseniz en mantıklısı karayoluyla gelmek.

Peterhof’un müzelerini ziyaret edip etmemek veya kendinizi tamamen parklara ve çeşmelere yoğunlaştırmak tamamen size kalmış.Saraya giriş 1000 ruble ve içinde fotoğraf çekmek yasak. Biz Hermitage Müzesinde iç mekana doyup sadece bahçeleri gezdik. Alt Bahçe giriş bileti 900 Ruble (85 TL-2019 Mayıs)

Peterhof'a otobüsle geldiyseniz Üst Park girişinin karşısında mimarisi Moskova'daki Aziz Vasil Katedrali'ne benzeyen bu güzel Ortodoks katedralini göreceksiniz. Daha da önemlisi burası Büyük Peter ve ailesinin de mezar yeri.


Alt Bahçe; Büyük Saray ve Baltık denizi kıyıları arasında yer alıyor. İçeri girip biraz yürüyünce bu büyüleyici manzarayla karşılaşılıyor. Grand Palace'nin önündeki Büyük Çağlayan bronz heykeller, büstler, vazolar, rölyeflerin yanı sıra merdivenler, kemerler ve kaseler gibi çok sayıda heykelle dünyanın en muazzam çeşmelerinden. Büyük Çağlayan 64 çeşme, 255 heykelden oluşan dekoratif ayrıntısıyla dünyadaki en iddialı çeşme yapısı olarak biliniyor. Büyük Çağlayan'ın merkezinde Peterhof'taki en ünlü çeşme; Samson Çeşmesi bulunuyor. Havuzun merkezinde aslanın ağzını yırtan Samson heykeli bulunuyor. Sembolik olarak, bu kompozisyon, Rusya’nın Kuzey Savaşı’nda İsveç’e karşı kazandığı zafer anlatıyor. Orijinal heykel savaş sırasında Almanlar tarafından çalınmış ancak fotoğraflardan Vasily Simonov tarafından ve 1947'de tekrar yapılmış. Bu çeşmenin en önemli özelliği hiçbir pompa sistemi kullanılmadan, kademeli yapı sayesinde suyun havaya fışkırmasının sağlanması.

Deniz Kanalı
 Büyük Çağlayan'daki havuzun merkezinden bir kanal doğrudan Baltık Denizi'ne uzanıyor. Kanalın her iki tarafında da yükselen suları 4 metre yüksekliğe ulaşan 22 yuvarlak çeşme var. Bu kanal Peterhof'taki Alt Bahçeleri ikiye bölüyor.

Adem ve Havva Çeşmeleri,  Aşağı Park'taki iki özdeş çeşme. Heykeller, Venedik'teki Doge Sarayı'ndaki Antonio Rizzi'nin ünlü orijinalleri üzerindeki varyasyonları. 1717'de heykeltraş Giovanni Bonazza tarafından yapılmışlar. Nazilerin istilasının ilk günlerinde, Adem ve Havva heykelleri Aşağı Park'a gömülmüş böylece yıkımdan kurtulabilmişler. Fıskiyeler 1948'de yapılıp restore edilmiş ve bugün Petro zamanının orijinal heykelleriyle bahçede yer alıyor.
Peterhof'taki her sarayın eşleşen bir çağlayanı var: Grand Palace - Grand Cascade; Monplaisir - Dragons’s Cascade veya Chess Mountain; Ermitaj - Aslan Çeşmesi; Marley - Altın Dağ Cascade.

Hermitage ile kompozisyon olarak bağlanmış Aslan (Hermitage) Çeşmesi. 1799-1801 yılında inşa edilmiş ve açık bir Yunan tapınağı gibi görünüyor. Taş temel, üç taraftan 14 gri granit sütunla çevrili. Sütunlar arasında mermer vazo çeşmeleri var. Çeşmeler iki taraftan bronz aslanlar tarafından korunmakta.

Biz  Saint Petersburg'a Temmuz 2017'de gitmiştik ve hava inanılmaz değişkendi.Bir yağmur yağdı bir güneş açtı. Genelde ince montlarla gezdik.



Peter'in danışmanlarını ve en yakın arkadaşlarını gayrı resmi toplantılar ve eğlence için karşıladığı Monplaisir Sarayı. Giriş 500 ruble.



Ejderha Çeşmesi veya Satranç Dağı (Dragons Cascade veya Chess Mountain) Peterhof'un en güzel yerlerinden biri. Şelale 21 metrelik dağın tepesinde küçük bir mağaradan damalı eğimli yüzeyden aşağıya dökülüyor. Satranç tahtası tasarımı 18. yüzyılın ortalarında eklenmiş. Mağaranın önündeki çıkıntıda rengarenk boyanmış savaşa hazır kanatlı üç bronz ejderha figürü, çağlayanın her iki tarafında İtalyan ustalarının Yunan ve Roma tanrılarının mermer heykelleri bulunuyor.
"Satranç Tahtası Tepesi" çeşmesinin önündeki alan; kare iki özdeş ve simetrik 'Roma' çeşmeleri ile dekore edilmiş. "Roma" adı, Roma’daki Aziz Petrus Bazilikası’nın önündeki meydanda bulunan taş çeşmelere benzerlik gösterdiğinden verilmiş.

Güneş Çeşmesi olarak adlandırılan bu  çeşme; güneşin günlük hareketlerinin bir çeşit simülasyonu.1941-44 işgali sırasında büyük zarar göre çeşmede 1956 ve 1957'deki restorasyon çalışmaları sırasında sağlam kalan iki heykel kullanılmış.


Biri yanlarına geldiğinde sularını aniden fışkırtan şaka çeşmeleri.

İhtişamlı çeşmeleri, yemyeşil ağaçları, sincap ve ördekleriyle Deli Petro'nun bu muhteşem sarayını görmek inanılmaz bir deneyimdi. Saint Petersburg'a gitme fırsatı bulursanız Peterhof'a yarım günden fazla zaman ayırmanız gerektiğini unutmayın.

20 Mayıs 2019 Pazartesi

poznan-polonya


Mart ayında bir hafta süren, hızlı bir Berlin-Poznan-Wroclaw-Prag-Cesky Krumlov seyahatimiz oldu. Şehirler arası ulaşımı bir kez hariç Flixbus ile sağladık. Poznan-Wroclaw arası ulaşımda ise daha pahalı olan ama saatleri bize uyan treni kullandık.
Polonya'da hava bir an olsun bere ve atkıyı çıkarmanın mümkün olmadığı, baş ağrıtan dondurucu soğuktu.
Berlin'den sabah dokuzda bindiğimiz otobüsle üç buçuk saatte Poznan'a vardık.Akşam saat beşteki Wroclaw trenimize kadar vaktimiz vardı. Poznan'da otogar, tren istasyonu ve alışveriş merkezi yan yana.Öncelikle indiğimiz yerdeki Avenida Alışveriş Merkezi'ndeki döviz bürosundan euro karşılığı zloti alıp marketten bir şeyler alarak parayı bozdurduk. (1 Polonya Zlotisi=1,43 TL -mart 2019 1,56 TL-mayıs 2019) :(
Bavullarımızı tren istasyonundaki kilitli dolaplara 14 zlotiye bırakıp (sadece bozuk para geçerli) zamanımız az olduğu için dışarı çıkıp makinelerden 13,6 zl'ye günlük bilet aldık.
Srodka semtindeki üç boyutlu graffitiyi görmek istediğimiz için otogarın karşısındaki Most Dworcowy durağından 8 numaralı tramvaya atladık.

National Geographic Traveller anketinde 2016 yılında Polonya’nın Yeni Yedi Harikası'ndan biri seçilen üç boyutlu duvar resminde bir prens, bir borazan çağrısı oyuncusu, bir kedi veya bir kasabanın ahırı görülüyor. Turistleri şehrin daha uzak mahallelerine çekebilmek için bu duvar sanatları gayet iyi fikir. Saint Margaret Kilisesiyle yan yana görülmeye değerler.

Günümüzde Polonya'nın beşinci büyük şehri ve Wielkopolska Voyvodasının başkenti olan Poznan, Polonya Devleti’nin kurulduğu ilk şehir olarak biliniyor.





Srodka bölgesinden Katedral Adası-Ostrow Tumski'ye kırmızı çelikten yapılma Jordan Bridge'den geçerek varıyoruz.Köprü pek çok Avrupa şehri gibi  sevgili isimleri ile kazınmış asma kilitlerle kaplı.

 Poznan Varta Nehri kıyısında yer alan şehir Tıpkı Wroclaw gibi  Katedral Adası'na  sahip.
Varta'nın iki kolu arasında yer alan Ostrow Tumski adası St. Peter ve St. Paul Bazilikası olarak da bilinen Poznan Katedrali'ne ev sahipliği yapmakta. Bu katedralda ülkenin ilk krallarının mezarları da bulunuyor.

Buradan tramvaya atlayıp eski şehir merkezine gidiyoruz.

Poznan'a gitmemizin en önemli sebebi ise bu sıra sıra renkli evleri görmekti.Ana meydanda yer alan 16. yüzyıldan kalma pastel boyalı tüccar evleri inanılmaz güzeller. Geçmişte tüccarların burada balık sattıkları ve evlere bu yüzden “ringa balığı evleri” dendiğini söyleniyor.
Ana Meydan'da Rönesans tarzında bir Belediye Binası da bulunmakta. Her gün saat 12'de ünlü Poznan keçileri binanın kulesinde görülebilir. 

Keçilerin şöyle bir hikayesi var; 16. yüzyılın ortalarında, belediye başkanı şehri ziyaret eden bazı saygınlar için Pete ismindeki şefi ayrıntılı bir ziyafet hazırlamakla görevlendirilir. Şef kızarmış geyik hazırlamaya başlar ama işler pek iyi gitmez. Pete’nin yeni bir ete ihtiyacı vardır, ama kasapta artık geyik eti yoktur. Yemeğin ve kendi boynunun kurtarılması için çaresizce endişelenirken yakındaki bir çayırda otlanan iki keçi görür, ancak keçiler kaçarak Belediye Binası'na doğru yönelirler. Kuleden çıktıklarında  boynuzları kilitlenir, savaşmaya başlarlar.  Aşağıda bunu gören belediye başkanı ve misafirleri  Şef Pete ve keçileri affeder. Belediye başkanı kulenin saat mekanizmasına iki keçi eklenmesini emreder. 1675'te kuleler ağır hasar görürler, uzun yıllar tadilat gördükten sonra 1913'de, keçiler saatlerine geri dönerler. O zamandan beri her öğle vakti önce trompetle çağrı yapılır ardından iki ahşap keçi ortaya çıkıp toslaşırmış.

Tarihi Kent Meydanı'nın dört köşesinin çeşmelerin her biri mitolojik kahramanlardan esinlenilerek yapılmış.  Elinde liriyle Apollon,  Deniz Tanrısı Neptün, Savaş Tanrısı Mars ve Propserpina’yı kucaklayan Pluto.



 The Lesser Basilica of St. Stanislaus
 Basilica Barok döneminden kalma birçok Roma sanat eserine ve 1876'dan kalma bir orga ev sahipliği yapıyor.
Pek çok mağazanın bulunduğu Ulica Polwiejska şehrin alışveriş caddesi.





Biz zamansızlıktan gidemedik ama Croisant Museum'a gidip Aziz Martin Kruvasanlarından yiyebilirsiniz.
Birkaç saate bu kadarını sığdırabildik. Polonya'ya ülkemizden uçuşlar çok pahalı ancak Berlin'e giderseniz oradan bu tatlı şehre bir günlüğüne de olsa küçük bir gezi yapabilirsiniz.