23 Haziran 2011 Perşembe

les amours imaginaires



 







o olduğunu biliyordum.daha önce kimseyi bu kadar sevmemiştim.zormuş.ama dayanabilirim.
genellikle hayatın ileri dönemlerinde ruh eşinle tanışıldığını biliyorum.benim için kötü oldu.ben şimdi,daha 25 yaşındayken tanıştım.
konu seks bile değildi.seks umurumda değildi ki.asıl olay bu değildi.önemli olan sabahları birisiyle uyanmaktı.aynı yastığa baş koymaktı.önemli olan yastıktı.
kötü adamlar geldiğinde onun orada olduğunu bilmek.mecazi anlamda tabi.kötü adamlar asla gelmez.rüzgar eserken karnının tok ve sevdiğinin yanında olması nefesinin sıcaklığını omuzunda hissetmek. işte bu kadar. yastık.

22 Haziran 2011 Çarşamba

happythankyoumoreplease

her 5 yılda bir 5 yıl önce ne kadar dallama olduğumu anlıyorum.hiç şaşmadan her 5 yılda bir.
şu an düşündüğümüz,hissettiğimiz söylediğimiz her şey 5 yıl sonra utanç verici olacak.

17 Haziran 2011 Cuma

water for elephants




filler; en sevdiğim hayvanlardır.onların sirklerde sırf insanları eğlendirsin diye kötü koşullarda eğitilmeleri kadar sinir bozucu bir şey olamaz. 
filmde de gaddar sirk sahibinin karısı ve annesi ile babası öldükten sonra trene atlayarak kendini sirkte çalışmakta bulan Jacob Jankowski nin arasında başlayan aşkı anlatıyor. ancak ben aşk hikayesinden daha çok filmde her ne kadar pek üstünde durulmasa da hayvanların maruz kaldığı işkenceye  takıldım.

pek çok ülkede olduğu gibi türkiyede ve tüm dünyada ilaçlarla, korkunç işkencelerle hayvanların eğitilip birer eğlence malzemesi yapıldığı sirklerin kapatılması için düzenlenen kampanyalara katılalım.
hayvanlara yapılan işkencelerden herkesi haberdar edelim sahneye yansımayan ama geri planda yaşanan bu “acımasızlığı” onlarla da paylaşalım.
şurada yazanları okuduktan sonra işkencenin boyutunu, insan biraz daha iyi anlıyor:

13 Haziran 2011 Pazartesi

soru

Kars’taki İnsanlık Anıtı’nı yıkan belediyenin yeni sanat projesi nedir?
a. Meçhul kaz anıtı
b. Gravyer müzesi
c. Tereyağlı ballı ekmek bienali
d. Kaşar ve bal heykeli

11 Haziran 2011 Cumartesi

istanbul hatırası


internette okuduklarıma göre ahmet ümit bu kitabı 10 senelik araştırmalarının sonucunda yazmış.2010 yılının en çok satan kitaplarından biri istanbul hatırası. ahmet ümit okuyucularıyla romanın geçtiği 7 tarihi mekanı birlikte gezerek istanbul turu bile yapmış.
kitabın dili son derece sade,550 sayfa olsa da  iki gün gibi kısa bir sürede bitiriyor insan, cinayeti bir an önce çözme isteğiyle.
kafa karıştırmak amacıyla kitapta tıpla ,mimariyle uğraşıp bu konularda bilgi sahibi olup suçlanabilecek üç gruba yer veriliyor, iki grup arasında gidip geliniyor zaten araştırmalar kitap boyunca, en sonunda da üçüncü grup suçlu çıkıyor. bana göre bir cinayet,polisiye romanı için teknik detaylarda eksiklikler ve klişeler  vardı. istanbulun tarihi, her geçen gün bozulan mimarisi  üzerinde durulmaya  çalışılırken polisiye yönü eksik kalmış.
insan en yakın arkadaşının karısıyla çocuğunun nasıl öldüğünü üç yıl boyunca bir kere mi konusu geçmez de öğrenmez yahu?
kitabı okurken ben bile haritayı önüme alıp cinayet yerlerini tek tek işaretleyip sıradakini neresi olabilir diye baksam mı diye aklımdan geçirdim.görülmesi gerekenler listeme pek çok tarihi yeri ekledim kitap sayesinde.uzun uzadıya sıkıcı olmayan bir dille istanbula dair tarihi pek çok bilgiyi öğrenmeye, tekrar hatırlamaya yarıyor kitap.

okuduktan sonra gördüm ki merak uyandırıcı  bir tanıtım filmi bile varmış kitabın
musluğu açtım, elimi suyun altına soktum.Soğuktu.Soğuk suyu avuçladım, yüzüme çarptım.Sert bir rüzgar gibi kapladı soğuk su alev alev yanan alnımı.Hoşuma gitti,rahatlar gibi oldum.Tekrar, tekrar çarptım suyu yüzüme.Yetmedi, başımı musluğun altına soktum.Hiç kıpırdamadan öylece durdum; hücrelerime ,tenime, ruhuma sinen bu bitmek bilmez acıyı üzerimden silmesi,yüreğimi parçalara bölen bu kadim yası sürükleyip götürmesi için öylece kaldım suyun altında.

9 Haziran 2011 Perşembe

5 Haziran 2011 Pazar

a la luna

şu an nerden aklıma geldi bilmiyorum ama çocukluğumda televizyona dair en çok hatırladığım şeylerden biri a la luna a la lunayoksa siz hala... diye jenerik müziğiyle başlayan gülriz sururinin sunduğu yemek programı.
 çocukken gülriz sururinin özellikle saçı, tepesinde topladığı küçük topuzu çok tuhafıma giderdi. bir de o zamanlar yanlış hatırlamıyorsam , margarin kapaklarını toplayıp a la lunanın yemek kitabını almıştık.hala izmirde evde bir yerlerde duruyor olmalı. içinde nefis fotoğraflı biraz kokoş yemek tarifleri vardı diye anımsıyorum yani öyle ümit ya da oktay usta kitaplarındaki gibi her zaman yapılan yemekler değildi.
90lar; sürekli kuponlar, kapaklar biriktirerek bir şeyler aldığımız yıllar.aile olarak bizim de evimize giren ; arcopal kırılmıyor diye deli gibi reklamları yapılan mavi tabaklar,  medicana sağlık ansiklopedisi, grolier americana ansiklopedi setleri ve şu an hatırlamadığım pek çok şey.

4 Haziran 2011 Cumartesi

3 Haziran 2011 Cuma

büdü