30 Ocak 2012 Pazartesi

80 dakikalık kısa bir film olmasına rağmen ekran karşısında kendimi boğulmuş hissettim izlerken.
sevgilisi tarafından terkedilen soledad ın su yeşili rengi duvarlı güzel evinde geçirdiği hastalıklı günler.
 belki başka bir oyuncu, belki başka bir dil ama bu şekilde değil.

iki seneden fazla oldu bu film gösterime gireli ancak izleyebildim.
dünyada herkesin ne kadar farklı problemleri ,aynı topraklarda ne denli farklı hayat var.

george clooney nin canlandırdığı matt karakterini pek sevdim.
güzel film ama, 'en iyi' için sanki bir şeyler eksik.


27 Ocak 2012 Cuma

snow in istanbul

soğukta dışarıda zaman geçirmeyi pek sevmesem de bugün kadıköy-moda hattında kısa bir yürüyüp gelelim dedik ve donarak kendimizi eve attık.ege çocuğu olarak kara pek alışık olmadığımdan  her yeri bembeyaz görmek beni çok mutlu eder.
moda sahiline sessizlik hakimdi bugün  kimsecikler yoktu.

dışarıda yağan karı camdan izleyen meraklı bir kedi kadın:) 
daha önce bellevillde randevu ve iluzyonist filmlerini izlediğim fransız yönetmen  Sylvain Chomet'nin
la vielle dame et les pigeons'u izledim.20 dakikalık kısacık bir film.çizimler yine müthiş!

ve günün benim için en güzel sürprizi birazşöylebirazböyle blogunun yazarı Banu Hanım'ın düzenlediği çekilişten son anda kazandığım kitabım:)
normalde bu tarz şeylerde hiç şansım yoktur bu yüzden katılmam bile ama ödül kitap-dvd olunca dayanamıyorum.
o gün epey şansım yerindeydi her ne hikmetse:) kendisine burdan bir kez daha teşekkür ediyorum. 
çok mutlu etti beni bugün!
bir an önce okumak için sabırsızlanıyorum.


26 Ocak 2012 Perşembe

bu filmi izlememin tek sebebi düştüğüm aylaklık sonucu elimde türk filmi kalmadığı için internettetürk filmi ararken bir bilinçsizlik anımda play tuşuna basmamdır.b. tüzünataç en itici bulduğum popüler isimler listesinde en başlarında gelir, kendisine tahammül edemem her davranışıyla dalga geçer,eleştiririm.bu filmde benim onu normal halinde hayal ettiğim gibi şımarık bir karakteri canlandırmasıyla evet dedim kendini bulmuşsun!bir de her dizide, filmde kendisine rol vermiyorlar mı gerçekten anlam veremiyorum!bir film  de ancak bu kadar yapay olabilir.o sıradan olmayan tavırlar adına; yoldan geçerken düğüne girmeler filan.fotoğrafçı çılgın özgür kız klişeleri. tanrım ne senaryoydu! filmin tek güzel yanı ;geçtiği mekanlar.

24 Ocak 2012 Salı

Je déteste le mois de janvier

filmsiz geçen günlerin acısını kendimi ders çalışmaya ara verdiğim bir kaç günde filme boğarak çıkardım.
tous les soleils- strasbourgda geçen,fransızca ve italyanca konuşulan güzel film.insanlar genelde bu tip filmlerden hoşlanmasa da benim en sevdiklerim arasında.Stefano Accorsi ;Ti amo, mia cara!
50/50-filmin yarısını ağlayarak izledim.kanserli bir insanın hislerini ve etrafındakilerin davranışlarını anlatıyor.yalnız; bu acıyı yaşamış olanlar izlememeli.ben bile inanılmaz etkilenmişken onları düşünemiyorum.
toast-izlemeden önce atıştırmalık bir şeylerin özellikle tatlıların elinizin altında bulundurulması tavsiye edilir.
ailenin yedikleri o şeyleri gördükten sonra  kendi öğrenci halimle yapıp yediğim şeylere dahi şükrettim. 
çok güzel bir mutfak filmi.
restless-izlemek için sabırsızlandığım bir gus van sant filmiydi.büyük bir hayal kırıklığı. inanılmaz sıkıldım.
hiç bana göre değilmiş.


bridesmaids- bu filmi nasıl hangoverla kıyaslayabilirler anlamıyorum!iki-üç olay dışında gülünecek sahnesi bile yoktu. filmde kızın yaşadıklarına isyan edip,üzülmekten, sinir olmaktan mıdır bilmiyorum pek gülemedim.
filmin afişinin  ve pembeliğinin filmle alakası yok. 

14 Ocak 2012 Cumartesi

son bir haftadır okuyorum. tahminen ikibin sayfaya yakın şey okudum.üstüste konunca tabure görevi görebilmeleri güzel şey.bir gün önceden okuduğum şeyleri bir diğer gün başka bir dersin ezberini yapmaya çalışırken unutmam bence çok normal.yüzlerce isim, yüzlerce tarih ve terim arasında bir karmaşa içindeyim.milattan önce 7. yüzyıldan  başlayan günümüze kadar uzanan bir okuma metinleri skalam var; türlü konularda ne istenirse bulmak mümkün cinsinden. hala bir şeylerin daha çıktılarını almaya devam ediyorum. bugün elektriklerin kesilmesiyle keyfim iyice kaçmışken evden çıkıp fotokopi almam gerektiğiyle yüzleştim. merkezde oturduğu halde üşengeç insan yapısından hiç bir zaman vazgeçemeyecek biri olarak üstümde montumdan gözükmez diye çıkarmadığım pijamam altıma geçirdiğim eşofman altı ve derbeder haldeki saç baş gözlük  modunda kadıköyümün güzide sokaklarında insanların arasına karışıp upuzun kuyrukları bile bekleyip   alışveriş poşetleri ve topuklu ayakkabılarıyla güzel parfüm kokulu teyzelerin arasından geçerek tam eve gireceğim sırada tabi ki yoldan geçen araba tarafından baştan aşağı ıslandım.bazen böyle şeyleri sadece ben mi yaşıyorum mörficiğim o kuralları bana mı yazdın acaba diye düşünüyorum.

12 Ocak 2012 Perşembe


yazı çok özledim.

9 Ocak 2012 Pazartesi

istediğim bikaç bişey

manyetik sistemle çalışan havada duran bulut şeklinde yatak*-*
 sanırım uyku sürem 10 saatten 15 saate çıkar bununla rahatlıkla:)

yıllardır istediğim şey işte bu! tabi ben asla istediğim renkte ip bulamadığımdan, bunun ipe filan uygulanabilen halinden de isterim, atkı ve şalda kullanmak için.
  
bir de dijital kalem hayalim hala devam ediyor. gerçi o çıktı ama deli gibi yaygınlaşması ve elle yazdığımız yazıların anında bilgisayara aktarılabilmesi, bunun süpersonik hızda olabilmesi hayallerim arasında.

bir de defterlerde control-f . özelliği olmasını ve aradığım şeyi direk bulabilmeyi sağlayacak aparatı

 10a katlanıp  her daim yanımda taşıyabileceğim hap kadar bir fotoğraf makinesi

bir de anahtar bulucu
bir de.....

8 Ocak 2012 Pazar

sıkıldım.

istediğim  sergilere hala gidememekten
bir güne  3 sınav, bir haftaya 7 sınav koyup beyin ölümümü gerçekleştirmek isteyen okulumdan

yağmurlu ve soğuk havadan
tatil zamanının  bir türlü gelmemesinden



izlediğim dizilerin yeni bölümlerinin yayınlanmamasından

4 Ocak 2012 Çarşamba

la piel que habito


hakkında hiç bir şey okunmadan gidilmesi gereken filmlerden.
bir nevi oldboy etkisi yaşadığım , izlerken bol bol 'yeter artık ve yok artık' dediğim ve bir süre sonra sinirlerimi bozan bir film.
senaryo çok etkileyici ve sinir bozucu, almodovar ise yine süper iş çıkarmış.

3 Ocak 2012 Salı


''….Küçük Prens pilota pek çok şey öğretiyordu.
En çok da sevgiyle ilgili şeyler.
Babam her zaman küçük prens gibi olduğumu söylerdi.
Ama Adam'la tanıştıktan sonra başından beri pilot olduğumu anladım.''

Bu dünyada adımını atsan, bir yalancıya rastlarsın. 
Bize düşen, sürekli yalan söyleyenlerle arada beyaz yalanlar söyleyenler arasındaki farkı öğrenmek.