24 Şubat 2017 Cuma

sintra- pena sarayı


 Lizbon'da bir günümüzü trenle 45 dk mesafedeki Sintra'ya ayırdık. 
Lizbon Rossio Tren İstasyonunda yeni bir viva viagem card (0,50 cent) dahil 2,65 euro ya Sintra bileti aldık. 
 Sintra'da pek çok saray, park ve  müze bulunuyor. Yemyeşil bir bölge ve her yer o kadar güzel ki kısıtlı zamanda gezebilmek için bir seçim yapıp ilk olarak Pena Sarayı'na gidiyoruz. 
Tren istasyonun önünden gidiş dönüş 5,50 euro karşılığında 434 numaralı Pena Sarayı ile istasyon arasında ring yapan otobüse biniyoruz. 


Otobüsten inip sabah erken olduğundan kısa süre kuyruk bekleyip (öğlen saraydan çıktığımızda inanılmaz bir kuyruk vardı.) 
11,50 euro ya biletlerimizi alıyoruz. Eğer isterseniz 2 euro karşılığında bahçeden yukarıya sarayın kapısına kadar götüren araçlar var. Biz 15 dakika kadar yürüyüp bahçenin içinden geçerek sabah serinliğinde saraya varıyoruz.
Kayalıkların üstündeki bu muhteşem yapıya yaklaştıkça insan daha da şaşırıyor.
Tepeye çıkarken karşı tepedeki Moorish kalesini görüyoruz. Pena Sarayının bulunduğu tepeye Ortaçag'da ilk olarak bir şapel yapılmış.
 1453 yılında şapel manastıra çevrilmiş ve yüzyıllarca manastır olarak kalmış.
 Manastır bir çok yıldırım düşmesi ve 1755'deki büyük Lizbon depreminden çok büyük hasarlar almış. 
19 yy da Manastırın olduğu yere yazlık saray Pena inşa edilmeye baslanmış.
 1995’te  UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış sarayın özellikle dış cephelerinde Mağrip etkisi baskın.


Sarayın bahçesinde dünyanın çeşitli yerlerinden getirilmiş ağaçlar bulunuyor.
 Dünyanın yaratılışını tasvir eden Triton; Zeus’un kardeşi Poseidon’un oğlu belden yukarısı insan belden aşağısı balık tanrı Triton giriş kapılarından birinin üzerindeki  ana pencereyi taşıyor.





 1910 yılında ilan edilen cumhuriyete kadar kullanılan saray bu tarihten sonra ulusal anıtlar kategorisine alınmış ve müzeye dönüştürülmüş.


 Sarı, kırmızı, mor renkleri ve kubbeleriyle tam bir masal sarayı.




Sintra daki Pena Sarayı büyüleyiciliğiyle mükemmel bir gün vadediyor. 
 Biz gittiğimizde ocağın sonu olmasına rağmen hava 15 derece civarındaydı ve Porto'ya gidene kadar şanslıydık ki 4 gün boyunca hiç yağmur yağmadı.  Avrupa kıtasının en batısındaki bu renkli coğrafyayı siz de görmelisiniz.


not:bloga yazmaya seyahatin ortasından başladım yine:s 
lizbon , sintranın devamı ve diğer yerler umarım yakında burada. 

17 Şubat 2017 Cuma

izlediklerim












Bu haftayı hiç sevemedim. Cep telefonum çalındı, rehberimi, fotoğraflarımı, bütün notlarımı, kayıtlarımı kaybetmiş oldum. Her şeyi telefonda olan biri için adeta çöküştü. Teknolojiden anlamayan, hiçbir şeyini de yedeklememiş biri olduğumdan şimdilik 3,5 numara kayıtlı telefonum ve eski tip whatsappsız mesajlaşmalarla yoluma devam ediyorum.  Bu da biraz gerekiyormuş sanırım.Bana da feci bir ders oldu.Fotoğraf makinemin de bozulmaya yüz tuttuğu şu günlerde teknolojik aletler beni çok yıprattı. Bu hafta sürekli kötü olaylar, yitirmeler duydum. Allah beterinden korusun, sağlık olsun.
1900 Efsanesi Okyanusun üstünde doğan ve karaya hiç ayak basmayan, resmi olarak hiç yaşamamış birinin hikayesi. Mutlaka izleyin.
Lizbon'a Gece Treni'ni ocak ayındaki Lizbon seyahatine gitmeden okumaya başlamıştım, ardından filmini izledim, kitaba göre o kadar hızlıydı ki sevdim mi bilmiyorum açıkçası. Bir ara yeniden izlemeyi düşünüyorum. Gezdiğim şehirlerde geçen filmleri izlemek en sevdiklerimden*-*
Buz Devrini ilk kez sevemedim, fazla zorlamaydı.
Asfalt Tango beklentilerimle alakasızdı, hiç sevemedim.
The Birds hep izlemek istediklerimdendi. Kuşlardan ürkmüyor değilim şu an.
Bab'Aziz Tasavvuf konusunda aşırı bilgisiz olduğumdan anlamakta zorlandım, birkaç defa daha izlemeliyim. Mutlaka izlemelisiniz!
Çok fazla dizi izlemeyen biri olarak bu ara dizilere sardım. Başlamamla bitirmem bir oldu. Black Mirror'u herkes mutlaka izlemeli, özellikle bazı bölümlerini. 3.sezon 1. bölüm ve 1. sezon 3. bölüm favorilerim. Hafiften paranoyak yapmadı da değil bu dizi beni. Teknoloji hem şahane hem de berbat bir şey.
Sherlock seni izlemekte nasıl bu kadar geç kaldım bilmiyorum. Diyebileceğim tek şey bir an önce izleyin!


11 Şubat 2017 Cumartesi

braşov-romanya




Bükreş-Sinaia-Sibiu-Sighişoara rotamızdaki bir sonraki durak Braşov'du. Sighişoara dan sabah çok erken saatlerde bineceğimiz tren epey gecikince Braşov daki gezimizdeki zaten gidip gitmemekte kararsız kaldığımız ünlü  Bran Castle'ı plandan çıkardık. İyiki de çıkarmışız çünkü o gün inanılmaz bir yağmur yağdı ve şemsiyelerimizi güneşin parıl parıl parlamasına kanıp bavulda bırakmıştık. Hem ileride bir gün Romanya'ya yeniden gitmek için bahane oldu*-*.Bavullarınızı 10 Lei karşılığında tren garında bırakıp 4 ya da 51 nolu otobüslere binip şehir merkezine gidebiliyorsunuz.



Şehir merkezinde Hollywood tarzı Braşov yazısıyla karşılaşıyoruz.
Şehrin en önemli yapısı Biserica Neagră; 1689 yılındaki büyük yangında yakıldığı için bu ismi alan Kara Kilise. İstanbul ve Viyana arasında yer alan bölgedeki  en büyük Gotik kilise olarak biliniyormuş. 






Arnavut kaldırımlı, renkli evleriyle Tampa Dağı'nın eteklerindeki bu küçük şehri kısa zamanda gezebiliyorsunuz.

Dünyanın en dar sokaklarından birisi olarak bilinen Strada Sforii Türkçe karşılığıyla Halat Sokağı 17. yüzyılda itfaiyecilerin geçmesi için yapılmış. 



Piata Sfatului kendisine çıkan sokak ve caddelerde pek çok kafe ve dükkanın bulunduğu şehrin ana meydanı.