10 Aralık 2018 Pazartesi

istanbul'un gizli güzellikleri, kumkapı-kadırga, büyük saray mozaikleri müzesi

Birkaç hafta sonunu evde işlerle geçirince bu pazar sabahı hiç gitmediğimiz yerlere gitmeliyiz diye erkenden düştük yollara. Sirkeci'den tramvaya atlayıp Çemberlitaş'ta inip aşağıya doğru yürümeye başladık; deniz tam karşımızda. Dükkanlar kapalı, hafta içinin curcunası yok. Her yerde Arapça, Rusça, Özbekçe, Urduca yazılar. İstikamet yıllardır merak etiğim Boris'in Yeri. Süt ürünlerinin  özellikle de kaymağın meşhur olduğu 1918'den beri faaliyet gösteren dükkandan maalesef memnun ayrılamıyoruz. Menemenin içinde gözlerim biberleri arıyor. Süt ürünleri haricinde fiyat lezzet oranını çok düşük bulduğumuz mekana yapılan övgüler bizce epey şişirilmiş.
Sokaklarda dolanmaya başlıyoruz. Yüksek duvarların arkasında eski yıkık taş evlerin arasında tüm güzelliğiyle 1895'te inşa edilmiş Panayia Elpida Kilisesi'ni görüyoruz.

Bir ön sokakta; meydanda meyhaneler ve balıkçıların bulunduğu yerde bambaşka hayatlar varken  bir arka sokakta her yerinde çanak antenlerin, ipte çamaşırların asılı olduğu cumbalı taş ve ahşap evlerde bambaşka hayatlar yaşanıyor. İstanbul'un hiçbir yerinde görmediğimiz  kadar farklı ülkeden göçmen ve mülteci görüyoruz sokaklarda. İster istemez kendimi güvensiz hissediyorum. Türkçe kelime duymanın zorlaştığı sokaklarda özellikle çok fazla Pakistanlı ve Afgan vatandaş var.


Meryem Ana Ermeni Kilisesi- Surp Asvadzadzin- Eskiden çok büyük bir Ermeni nüfusunun bulunduğu Kumkapı'da hala Ermeni Kilisesi ve okulu bulunuyor. Pek çok kez meydana gelen hasar, yangın ve yapılan tadilat sonrası  2010'da büyük bir tadilattan sonra ibadete açılmış.
Kilisede ibadet eden Etiyopyalı göçmenler.

Bezciyan Ermeni İlköğretim Okulu-Ermeni Patrikhanesinin tam karşısında yer alan okul 1719'dan beri eğitim öğretime devam ediyormuş.


Kumkapı Aya Kiryaki Rum Ortodoks Kilisesi- Kilise Zengin bir Romalı ailenin kızı Azize Kiriaki'ye ithaf edilmiş. Hristiyan olduğu için şehit edilmiş. Kilisenin mimarı Heybeli'deki Ruhban Okulunun da mimarıymış.




Kadırga tarafına doğru yürüyünce karşımıza İstanbul Fotoğraf Müzesi çıkıyor. Salıdan pazara 10'dan 6'ya kadar açık olan müzeye giriş tam 3, öğrenci 1 TL. Dönemsel sergilerin de yapıldığı 2011'de açılan Türkiye'nin ilk fotoğraf müzesinde fotoğraf makineleri, Türk fotoğraf sanatçılarının hayatlarının kısa bir açıklamasıyla çektikleri fotoğraflar ve fotoğraf tarihinin kısa bir kronolojisi sergileniyor.


Kadırga Parkı'ndan geçip renkli ahşap evlerin bulunduğu güzel sokaklarda dolanıyoruz. Sokakta karşıma çıkan kedileri mıncırıyorum.




Küçük Ayasofya Cami- İmparator Iustinianos ve İmparatoriçe Theodora döneminde 527 yılında kilise olarak inşa edilen Aziz Sergios ve Bakhos Kilisesi olarak da bilinen yapı 1453'te İstanbul'un fethinden sonra camiye dönüştürülmüş. Bahçesinde oturup çay içip kedileri sevmek için bile gidilir. Çok güzel bir atmosfere sahip olan cami ve bahçesi İstanbul'un gizli kalmış güzelliklerinden. 
Sultanahmet'e doğru yokuş yukarı yürüyor daha önce hiç gitmediğimiz Büyük Saray Mozaikleri Müzesi'ne giriyoruz.
Bizans döneminde Ayasofya ve Hipodrom'dan denize kadar olan dik yamaç üzerinde teraslandırılmış alanda 4. yy'da İmparator Konstantin zamanında inşa edilmeye başlanıp 11. yy'a kadar kullanılan Bizans Sarayları bulunmaktaymış. Günümüzde bu saraydan kalan en önemli kalıntılar bu müzede sergileniyor.

Müze Sultanahmet Meydanı'ndaki benim 10 yıldır İstanbul'da yaşamama rağmen ilk kez gittiğim Arasta Pazar'da yer alıyor.İlk olarak 1953'te açılan müze yıllarca süren restorasyonlar sonrası 1997 yılında son halini almış. Kalan mozaik parçalarında 150 insan ve hayvan figürü kullanılmış, genelde doğanın, günlük hayatın ve mitolojik hikayelerin anlatıldığı 90 farklı tema bulunmakta. Kışın 9-17 yazın 9-19 saatleri arasında her gün açık. Giriş 20TL. Müzekart ile ücretsiz. Buraya henüz gitmediyseniz mutlaka gitmelisiniz.






Sultanahmet'in karmaşasından geçip Gülhane'nin devasa ağaçlarının arasında kaybolup sararmış yapraklarla oynayıp Kurukahveci Mehmet Efendi'den taze çekilmiş mis gibi kokan Türk kahvemizi alıp vapura binip Kadıköy'e dönüyoruz. Bol yürüyüşlü ve yepyeni keşiflerle dolu Tarihi Yarımada turlarımızı ayrı bi seviyorum.

2 yorum:

  1. Eski istanbul. Fındıkzade'de doğdum, büyüdüm. Yazıdaki her yere aşinayım ancak çocukluğumdakiyle bugünün arasında dağlar kadar fark var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kesinlikle 3-5 sene önceye göre bile çok fark olduğunu düşünüyorum. Buralar resmen farklı bir İstanbul. İstanbul'un başka yerlerinde gezerken hiç görmediğim milletlerden insanlar yaşıyor.

      Sil