30 Nisan 2017 Pazar

giethoorn ♥ rüyalardaki köy

Amsterdam'a ucuza bilet bulduk! Yaşasın!! Peki benim aklımda Amsterdam'dan ziyade neresi var? 
Hayal köyü Giethoorn💗
İnternette fotoğraflarına rastladığım zamanlardan beri en çok görmek istediğim yerlerden.
1958’de Fanfare adlı komedi filminin burada çekilmesinden sonra daha bilindik hale gelen Giethoorn'da büyüklü küçüklü 175’e yakın ahşap köprü var.
Amsterdam Central İstasyonu'ndan veya bizim yaptığımız gibi yakınında merkeze göre uygun fiyata daha düzgün otellerin bulunduğu Sloterdijk İstasyonu'ndan trene binip, (seçtiğiniz saate göre) bir veya iki aktarma yapıp 1,5-2 saate Steenwijk'e varıyoruz. 
Tavsiyem gitmeden telefonunuza NS Reisplanner uygulamasını indirmeniz. Değiştireceğiniz istasyon ve bineceğiniz peronları basit bir şekilde buradan kontrol edebilirsiniz.
Holland Travel Ticket diye geçen 39€'ya bütün bir gün boyunca tren, tramvay, otobüs ve metrolarda kullanılabilen biletten almak en mantıklısı. (2016 eylül)
 Yine bu kartı kullanarak  Steenwijk tren istasyonunun önünden kalkan, saatte bir geçen 70 numaralı otobüsle 15-20 dakikalık bir yolculukla Kuzey'in Venedik'i Giethoorn'a varıyoruz. 
Otobüsten inip yürümeye başlıyoruz. 
Her yer yemyeşil, evler masal kitaplarından fırlamış gibi; tek katlı, panjurlu, çatısı sazdan ve bahçeler kanallara çıkıyor. 
Hayır rüyada değilim, burası gerçek olamaz diyip duruyorum. 
Epeyce şaşkınlıkla dolandıktan sonra muhteşem bir evin karşısındaki banka oturup,  yanımızda getirdiğimiz minik şarabımızı içip cipsimizi ördeklerle paylaşıp hayallere dalıyoruz. Biraz ileride koyunlar, kuzular; hemen yanında tavuklar. 
Önümüzden kayıklar geçiyor, kedi ve  köpeklerini de yanlarında getirmişler.
Yürüyerek epey turladıktan sonra, köyü kayıkla da gezmek için kiralama firmalarının bulunduğu civara; otobüsten indiğimiz yere dönüyoruz. 
Eğer benim gibi elektrikli botu sürme konusunda yeteneksizseniz hiç riske atmayıp saatte bir kalkan tura katılabilirsiniz. Biz saati 15 eurodan kiraladığımız botumuza atlayıp yürüyerek etrafında dolandığımız kanallardan bir de botla geçiyoruz. Bot kiraladığımızda fotoğrafların sonundaki haritadan verip nasıl bir rota çizmemiz gerektiğini anlatıyorlar.
 Son otobüse kalıp panik yaşamamak için 5.30 civarındaki otobüsümüze binip Steenwijk İstasyonu'na gidip oradan da trenle Amsterdam'a dönüyoruz ama benim aklım Giethoorn'da kalıyor. 



















































23 Nisan 2017 Pazar

doğunun parisi bükreş

30 Ağustosu hafta sonuyla birleştirip Romanya havayolu şirketi Tarom'dan 100 euroya gidiş dönüş uçak bileti bulunca soluğu bize 1.5 saat mesafedeki hep merak ettiğim Bükreş'te aldık. Romanya seyahatimizde 2 gece Bükreş, 1 gece Sibiu, 1 gece Sighisoara da kalacak şekilde plan yapmıştık.
Bükreş'te tren garına yakın olması açısından İbis Hotel Gare de Nord' da kaldık.
Hava alanından şehir merkezine giderken 780, merkez tren istasyonuna gitmek için ise 783 nolu otobüse binerek 1 saatte merkeze varmak mümkün. Her zamanki gibi hava alanında biraz döviz bozdurup tek yön 3.5 lei (3 TL)'ye tren istasyonuna varıyoruz. Seyahat boyunca gördüğüm döviz kurunun en uygun olduğu yer de tren istasyonuyla otelimiz arasındaki caddedeydi. 
 İlk gün yolculuk sonrası otele yerleşip azıcık dinlendikten sonra  4 gün içinde bineceğimiz tüm trenlerin biletlerini almak için istasyona gittik.Gitmeden önce aktarma yapmadan en sorunsuz şekilde rotamızı çizebileceğimiz tren saatlerinin tamamını not aldığımdan bu kağıdı bilet gişesindeki görevliye verip sorunsuz bir şekilde biletlerimizi aldık. 
Yolculuk boyunca 5 kez trene bindik. Kiminde hiç rötar olmadı, tren ve binenler düzgündü; kiminde 1 saatten fazla gecikmeyle hareket ettik, trenin ne kapısı  ne camı vardı, binenler tuhaf tipte olduğu için vagonlarda 5-6 polis vardı. Ama seyahatimizi sorunsuz atlattık. Zaten en başından önceki Bulgaristan tecrübelerimizden yola çıkarak maalesef eski Sovyet ülkelerinde taksiye zorunda kalmadıkça binmeyip kazıklanma riskini almayacağımızı bildiğimizden başımıza böyle bir şey de gelmedi. Hatta Braşov'da trenin bir saat gecikeceğini bilmeden treni kaçıracağız telaşıyla taksiye de bindik ama hiç bir sıkıntı yaşamadık. Yani diyeceğim o ki Romanya'ya gitmekten çekinmeyin.
Biletleri alıp yürüyerek Parcul Cismigiu'ya(Çeşmeci Parkı) doğru yola çıktık. 





Bükreş'te ilk göze çarpan şey Komünizm döneminden kalma kocaman binalar ve bulvarlar.




Yeşillik ve su insana her zaman iyi geliyor.




Parktan çıkıp Piata Devolutiei-Devrim Meydanı'na gidiyoruz.Burada 1965 – 1989 yılları arasında Romanya devlet başkanlığı yapan Nikolay Çavuşesku'nun  karşıtları ile polis arasında 1989'da yaşanan çatışmalarda ölenler anısına yapılan Yeniden Doğuş Heykeli bulunuyor. Çatışmalar ülke geneline yayılıp, devrik lider ise eşi ile birlikte ülkeyi terk etmiş, üç gün sonra yakalanan Çavuşesku kurşuna dizilerek öldürülmüş.
Meydanın hemen solunda Kütüphane binasının önünde 1866’dan 1914 yılına kadar Romanya’yı yöneten Kral 1. Carol’un heykeli de bulunuyor.

Calea Victoriei (Zafer Yolu) lüks mağazaların, güzel binaların bulunduğu uzun bir cadde. Cadde üzerindeki “Teatrul Odeon” tiyatro binasının önünde  Atatürk Büstü bulunuyor.









Şehrin gezilecek yerlerinin büyük kısmı Lipscani Caddesi civarında bulunuyor. 
Doğunun Paris'i Bükreş'te Barok, Neo Klasik tarzlarındaki  güzel binalardan bu civarda ve geniş bulvarlarda bolca var.
Pasajul Macca-Vilacrosse bizim Çiçek Pasajı'na benziyor.

Karşılıklı pek çok mağaza ve kafenin olduğu Lipscani Caddesi üzerindeki  Cărturești Carusel dekoru çok güzel bir kitapçı.


Stavropoleos Kilisesi -Biserica Stavropoleos 18. yüzyılda yapılmış bir kilise.  Biz gittiğimizde içeride tören vardı. Fresklerle bezeli dış cephesi çok güzel küçük bir kilise burası.
Bükreş'e gidince mutlaka gidilmesi gereken yerlerden biri çok güzel bir dekoru olan, dansçıların yaklaşık yarım saat aralıklarla çıkıp dans gösterisi yaptıkları Caru' cu Bere. Papanaşi bizim lokma tatlısına benzeyen daha az yağlı ve şerbetli bir hamurun üzerine krema, farklı bir  peynir ve reçel dökülerek servis ediliyor.


Ulusal Tarih Müzesi önündeki dişi kurt heykeli


Curtea Veche - Eski Soylu Mahkemesi
Kont Dracula (Vlad Tepeş) tarafından yaptırılan, alt bölümlerinde dönemin soylu suçlularının atıldığı zindanlar bulunan bir mahkeme binasıymış.  

Hanul Manuc eski bir kervansaray, şimdi otel ve restaurant olarak hizmet veriyor.


Remus ve Romulus kardeşleri emziren dişi kurdun heykeli Bükreş'te ve Avrupa'da pek çok şehirde bulunuyor.
 Hikayeye göre bu ikiz kardeşler bir ırmağa bırakılırlar ve bir dişi kurt onları ırmaktan çıkartıp mağarasına götürüp emzirir. Daha sonra bir çiftçi tarafından bulunup, evlat edinilirler. Ve bu ikiz kardeş Roma şehrini kurmak için de kurt tarafından emzirildikleri yeri seçerler. 

Ulusal Tiyatro'nun önündeki heykellere bayıldım.


Ulusal Tiyatro'nun karşısındaki parkta hemen yol kenarında çok güzel bir klasik müzik konseri vardı.


CEC Palace-Bank binası şehirde en çok beğendiğim binalardan biri oldu.
Pentagon'dan sonra dünyanın ikinci büyük binası olan Sarayın yapımı Çavuşesku zamanında 1984'te başlamış  1997'de bitmiş. Unirii Bulvarı'nın sonuna 1100 odasıyla 3500 ton kristal kullanılarak inşa edilen bina halk fakirlik içinde yaşarken milyar dolarlar harcanarak yapıldığından halk bu binadan nefret edermiş, gerçekten de çok çirkin bir bina. Geçenlerde İlber Ortaylı'nın Seyahatnamesi kitabında 'masrafı karşılamak istercesine parayı bastırana düğün dernek için bile kiralanıyor' diye okudum.
İçini de  gezmek mümkün, ancak biz uzaktan bakmakla yetindik.



Romanya seyahati notları böylelikle bitmiş oldu. Uçağa yetişme telaşı, tren gecikmesi, aşırı yağmur gibi sebeplerle gidemediğimiz yerler olsa da bir seyahati daha mutlu bitirdik:) Romanya seyahatinizi gitmeyi düşündüğünüz şehirlerde yapılan festivallerden birine denk getirirseniz çok daha eğlenceli bir gezi olur. 20 milyon nüfuslu yemyeşil bir ülke, gezilecek görülecek daha bir sürü noktası var.
Yakınlarda da çok güzel ülkeler var:)