Hastalıklarla, bol acillerle geçen şubat ve mart aylarından sonra nihayet baharın azıcık da olsa yüzünü göstermesiyle üstümdeki rehavetten kurtulmak istiyorum. Bu kış bana çook ama çok uzun geldi.
Sürekli aksilikler, hastalıklar yaşayınca yine her şeyden koptum.
İzlediğim tüm filmleri çok sevdim.
'Felsefeye falan meraklı değilim, hatta böyle kahvehane ağzıyla günlük felsefe yapanlara, hayatın anlamı gibi laflar edenlere çok bozulurum ama bugünlerde daha da çok kızıyorum. Dünyanın gelmiş geçmiş bütün filozoflarına, bütün şairlerine, bütün yalvaçlarına, bütün ermişlerine kızıyorum, onca kitap niye yazıldı diye düşünüyorum, ne gereği vardı, o kitaplıklar, o konferanslar, o toplantılar; o kendini matah bir şey zanneden politikacılar, benim gibi gazeteciler, dünyayı kurtaracakmış gibi ciddi yüz ifadeleriyle ekrana çıkan çokbilmişler, üniversiteler, ben var ya ben diyenler, hepimizi toplasalar bir incir çekirdeğini doldurmayız diye düşünüyorum. Hele o zenginler, hele o paraya, kata, yata tapanlar, hele o gösteriş düşkünleri. Hepsini o süslü saatleriyle, pırlanta yüzükleriyle, limuzinleriyle birlikte gömmeli diye düşünüyorum, aman ayrılmasınlar onlardan. Sokaktan geçerken, telkari ustasından duyduğum o türkü takılıyor dilime: 'Bu dünya bir penceredir / Her gelen baktı geçti' diye tekrarlıyorum durmadan. Felsefe bundan başka nedir ki diyorum; raf çökerten onca kitap, onca üniversite, anlı şanlı felsefe profesörleri, sözümona varlığı sorgulayanlar bundan başka bir şey söyleyebilirler mi? Ya o din alimi geçinenler? Din alanlar, din satanlar, laf kalabalığından başka ne söylüyorlar? Onların bütün laflarını da bir Karadeniz türküsünün iki dizesi açıklıyor. 'Bu dünya yalan dünya / Ötekide şüpheli'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder