19 Mayıs 2019 Pazar

taraklı, göynük ve çubuk gölü


Kıştan beri gitmek istediğim Taraklı'ya geçtiğimiz 23 Nisan'da gitme fırsatı bulduk. İstanbul'dan üç saate yakın sürede vardığımız kasaba; geçtiğimiz aylarda Köyceğiz ve Ahlat ile Türkiye'deki sayısı 17'ye çıkan sakin şehirlerden biri.
İlçe halkının şimşir tarak ve kaşık yapması nedeniyle Tarakçı olan adı zamanla halk dilinde Taraklı olarak değişmiş.


Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Veziri Yunus Paşa tarafından 1517 yılında yaptırılan bir Mimar Sinan eseri olan Yunus Paşa Camii, kubbesi kurşun kaplı olduğundan, halk arasında “Kurşunlu Camii” diye anılıyor. Bu beş yüzyıllık caminin yakınında bulunan hamamın yapıldığı ilk yıllarda hamamdan çıkan buharla caminin merkezi sistemle alttan ısıtması sağlanıyormuş.





Kasaba birçoğu restorasyona ihtiyaç duyan Osmanlı'dan kalma tarihi ahşap evleriyle meşhur. 100'ü aşkın tescilli konağın iyi durumda olanları butik otel olarak hizmet veriyor.

Osmanlı'daki fethettiği yerlere çınar ağacı dikme geleneğini burada da sürdürülmüş. 7 asırlık çınar ağacı insana hayatta ne kadar minik bir yer kapladığını anımsatıyor.
Taraklı sokakları terk edilmiş köpeklerle dolu. Bir çoğunun daha önceleri ev köpeği olduğu belli olan hayvancıkların kemikleri sayılıyor. Hemen oradaki bir dükkandan mama alıp kasabanın çeşitli yerlerine koyduk ama kasabadaki insanların çoğunun hayvan sevmedikleri ortada. Motorla giderken köpeklerin saldırısına uğrayıp çok ciddi ameliyatlar geçiren biri gelip bu beslediğiniz hayvanlar bana bakın neler yaptı diyerek sitemde bulunuyor. Ne diyebilirim ki! Suç bu hayvanları paralar verip alıp sonra büyükşehirlerden buralara getirip terk edenlerde.

Şifalı kaplıcalarıyla bilinen Taraklı civarında çok sayıda termal otel bulunuyor.

Açıkçası çok fazla bakımsız ve aç gezen sokak hayvanına rastladığımızdan mıdır bilmem Taraklı'yı sevemedik. Buralara gelmek için en iyi mevsimin sonbahar ve kış ayları olduğunu düşünüyorum. Bana göre hafif soba dumanı kokusu ve tenha sokaklar böyle kasabaların atmosferini hissetmek için daha uygun.
Rotamızın ikinci durağı bir başka 'sakin şehir' olan  Bolu'nun ilçesi Göynük.
Akrebin Yolculuğu filmini izlediğimden beri görmek istediğim bir yerdi burası.
Sakarya Nehri’ni besleyen Göynük Çayı’nın aktığı yüksek tepelerle çevrili bir vadide kurulu Göynük'ün dik yamaçlara kurulu evlerinin arasından geçerek tepedeki Zafer Kulesi'ne tırmanıyoruz.

Zafer Kulesi Cumhuriyet Dönemi’nin ilk Kaymakamı Hurşit Bey tarafından 1923'te yaptırılmış. Cumhuriyet tarihinin de ilk eseri olduğu söyleniyor.
Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’in türbesine ev sahipliği yapan ilçede her sene  mayıs ayında Akşemseddin şenlikleri düzenleniyormuş.


Sit alanı olduğu için tarihi dokusu bozulmamış, epey de yatırım yapılıp evleri restore edilmiş, güzel korunmuş bir kasaba Göynük.

Paşazade Göynük Sofrası‘nda  keşli cevizli kaşık sapı mantısı,  güveçte et, salata, güveçte kaşarlı kanlıca mantarı yiyoruz.
Göynük'ten 11 km uzaklıktaki Çubuk Gölü günün son durağı. TRT'deki yayınlanan bir dizi için yapılan, dizi tutmayıp yayından kaldırılınca atıl durumda kalan değirmenler gölün ilgi çekmesine yaramış. Çevresinde yürüyüş parkuru olan göl beklentiyle gidilmemesi gereken yerlerden.
Kasabalara gezmeye gitmeyi düşünürseniz önerim kesinlikle sonbahar aylarında gitmeniz. Giderken yanınızda aç hayvanlar için biraz mama da götürebilirsiniz 

2 yorum: