9 Haziran 2019 Pazar

en leziz künefeler diyarı hatay


Sıkılgan karakterimden mi bilmem her ayın bir hafta sonu uzak yakın fark etmez bir yerlere gitmezsem afakanlar basıyor, günler boğucu geçmeye başlıyor. İstanbul içi de olsa farklı bir ilçeye gidip yeni şeyler görmek istiyorum. 
 Önceden aldığım biletler bu bunalma zamanlarında kurtarıcı oluyor, arada bir tazelenip geliyorum.
Kurutulan Amik Gölü'ne inşa edilen Hatay Havalananının Suriye'deki baraj kapaklarının açılmasıyla sular altında kalması haberlerini okuduğum için biraz endişeli olsam da sorunsuz bir şekilde şubatın son hafta sonu Hatay Havalimanı'na iniyoruz.


Hertz'den sigorta dahil günlüğü 130 TL'ye kiraladığımız aracımıza atlayıp kahvaltı için çok övülen Yusuf Dayı Kahvaltı Salonu'na gidiyoruz.Rezervasyonumuz olmadığından maalesef yarım saatten fazla beklemek zorunda kalıyoruz. Açıkçası kışın burayı bu kadar dolu beklemiyordum.
Kişi başı 30 TL olan kahvaltı son derece zengin. Kahverengi ekmek, biber salçalı peynirli, kekikli pide, zahter salatası, sürk peyniri (küflü çökelek), kırma zeytin, tereyağı, patates kızartması gibi toplam 22 çeşitten oluşan kahvaltı Ege kahvaltılarından sonra en sevdiklerimden oluyor.

Kahvaltı sonrası tarz-ı hususi (tarsusi) ya da süvari kahvesi olarak adlandırılan sunum tekniğiyle servis edilen Türk Kahvesi içiyoruz. Köpüksüz ve normal kahveye göre daha acı olan bu sunumu sevemiyorum.
Kahve dediğin fincanda güzel.   
Bu kahvenin hikayesi işe şöyle; 1970 yılında Bülent Ecevit kahve satışını yasaklamış. Kahvehanelere baskınlar düzenleniyormuş. Kahve ufak poşetlere konup önlüklere saklanıp öyle servis ediliyormuş.Fincanın yasak olmasından dolayı kahvenin cam bardağa koyulması ve bir baskın anında kahveyi içen müşteriler bu kahveyi evimden getirdim demesi yasal olduğundan polislerin bir şey yapamaması sebebiyle bu şekilde bir yöntem geliştirmişler. Kahveyi çay bardağında içme sevilince yıllardır süregelen bir sunum olmuş.


Kahvaltının ardından hemen beş dakika uzaklıktaki Harbiye Şelaleri'ne gidiyoruz. Ördeklerin yüzdüğü küçük süs havuzlu birçok işletmenin yer aldığı bu piknik yerinde yöresel el ürünleri, hediyelik eşyalar da satılıyor. Burası Antik Çağ'ın ünlü Daphne kenti. Daphne’nin mitolojik bir hikayesi de var. Daphne, Zeus’un oğlu Apollon ile karşılaşır. Apollon’un aşık olması üzerine Daphne, toprak anadan kendisini saklamasını ister ve Daphne kök salarak bir defne ağacına dönüşür. Şelalelerin, Defne’nin gözyaşları olduğuna inanılır. Buradaki kafelerin  kötü dekorasyonları dışarı kadar taşmış, yollar bakımsız ve düzensiz. Maalesef doğal güzelliklerimiz yine kötü değerlendirilmiş.

     


Türkiye'nin tek ve son Ermeni Köyü olan Vakıflı Köyü Samandağ'a 4 km uzaklıkta bulunuyor. Geçimini organik tarım ile sağlayan 35 hane ve 160 nüfusa sahip küçücük bir köy burası.
Kahvaltı sonrası gittiğimiz köyün çay bahçesinde organik ürünlerden oluşan kahvaltılarını edenleri görünce burada mı kahvaltı yapsaydık diyoruz.
Köyün minik kilisesini ziyaret edip sevimli parka uğrayıp yola devam ediyoruz.
   
 
Hıdırbey  Köyü Musa Ağacı
Çevresi 20 metre, gövde çapı 7,5 metre olan koruma altındaki ağaç 3 bin yaşında.
 Efsaneye göre  Hz. Hızır ile Hz.Musa Samandağ'da buluştuktan sonra Hıdırbey Köyü yakınlarındaki Musa Dağı'na doğru yola çıkarlar. Şu an Musa Ağacı olarak bilinen yere geldiklerinde  Hz. Musa susar bastonunu bırakarak dereden su içer. Yola devam ederlerken asasını unuttuğunu fark eder ve geri döner. Asasını bıraktığı yere dönünce asasının bir fidana dönüştüğünü görür. İşte bu fidan günümüzdeki Musa Ağacı.

                     
                  
Titus Tüneli
M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator’un emri ile başlanan tünel 100 sene sonunda inşaasını tamamlayan İmparator Titus’tan adını almakta. 130 metresi tünel , kalanı açık kanal halinde toplam uzunluğu 1380 metre olan tünel Roma Dönemi'nin mühendislik harikalarından biri olarak anılmaktadır.Şehri ve limanı sel baskınından korumak için dağlar oyulmuş ve böylece tünel oluşmuş.
Tünelin içine doğru taşlar çok kaygan. Biz çok ileri gitmeden geri dönüp kaya mezarlarına gittik. Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 metre kadar uzaklıkta kaya mezarları var.
Tünelin üzerinde blok taşlardan yapılmış tek kemerli bir taş köprü bulunuyor. Tünel 2014 yılında UNESCO’nun Dünya Miras Listesine eklenmiş.
Biz şubat sonu pazar öğleden sonra beş gibi buradaydık, kalabalıklara kalmadan rahat rahat gezebildik.
Müzekart geçerli.Gezmek için bir saat kadar zaman ayrılmalı.

             


14 km uzunluğundaki Samandağ Çevlik Sahili dünyanın en uzun sahillerinden biri olarak biliniyor.
Biz de Titus Tüneli sonrası sahile gidip güzel havanın ve gün batımının keyfini çıkardık.


Avlu Restaurant
Çalışanların ilgisiyle yemeklerin, mezelerin ve peynirli irmik helvasının tadıyla mekanın ambiyansıyla her şey şahaneydi. Bir daha Hatay'a gitsem kesinlikle yine buraya giderim. Gündüz arayıp rezervasyon yapmıştık. Kışın gitmemize rağmen mekan tamamen doluydu.

Sabah Öğretmenevi'nde kahvaltımızı yaptıktan sonra ilk durağımız Hristiyanlığın bilinen ilk kilisesi.
 Saint Pierre Kilisesi Hristiyanlar için hac yeri olarak kabul edilen ve Habibi Neccar Dağı eteklerinde yer alan ve MS 30’lu yıllarda, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Pierre’in Hz. İsa’nın ölümünden sonra Hristiyanlığı yaymaya çalıştığı yer olan ilk mağara kilise olma özelliğini taşıyor. Müzekart geçerli.

Yakınlarında bulunan Kharon Kabartması'nı kiraladığımız arabanın teslim saati yaklaştığı ve acele ettiğimiz için göremedik.

Kıyafet, defne sabunları, baharatlar, kış çayları, sebze kuruları, takı, hediyelik eşya kısacası her şeyin bulunabildiği karmakarışık sokaklarıyla Hatay Uzun Çarşı.
Paket halinde künefe ve şerbetini alıp kış boyunca evde canımız istedikçe yaptık.
Pöç Kasabı ve Kebap
Tepsi kebabını denedik ve et çok fazla sevmeyen biri olarak hiç beğenmedim. Yorumları çok iyi olan bu kebap benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Yaktın beni Vedat Milor. Bu arada pöç sığırın kuyruk sokumuymuş. Buradaki yemek hassas midemi o kadar rahatsız etti ki gün içinde gitmek istediğimiz humusçulara bile gidemedik.

Çınaraltı Künefe Yusuf Usta'nın Yeri
Asırlık çınar ağacının altındaki künefecide, tel kadayıfın arasına koydukları özel tuzsuz peynirle hazırladıkları leziz künefeden yiyoruz. 14 TL.

Ehliddar Kültür Cafe
Sokaklarda dolanırken güzel avlusunu görüp girip biraz dinleniyoruz.

Gitmeden evvel eski Antakya sokaklarının bulunduğu kısmı daha büyük bir bölge olarak hayal etmiştim.



Hatay'ın çan, ezan, hazzan şeklinde  sloganlaştırılan dini ortamının  ünlü fotoğraf karelerinden biri Antakya Türk Katolik Kilisesi'nin terası.
Birkaç yüz metre ilerde havra, iki adımlık yerde eski bir cami ve az uzakta Ortodoks kilisesinin ortasında bulunan kilise eski bir Antakya evinin kiliseye dönüştürülmesiyle ibadete açılmış.


İlk olarak 1939 yılında açılan Hatay Arkeoloji Müzesi 2014 yılında bugünkü yerine taşınmış.
 Arkeoloji Müzesi sergi alanına Samandağ İlçesi, Meydan Köyünde bulunan Hatay’da yaşamın G.Ö. 43.000 ile M.Ö.17.000 yılları arasında başladığı Üçağızlı Mağarası canlandırılması ile giriliyor. Dünyanın en zengin sikke koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan müze çağ ve dönemlere göre farklı bölümlere ayrılmış. Hatay'ın tarihinin anlatıldığı üç boyutlu kısa bir videonun da gösterildiği müzeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz. Müzekart geçerli.
Kocaman gözleriyle şaşkın şaşkın bakan bu heykel Geç Hitit Dönemi (M.Ö.1100-800 yılları) Kralı II. Şuppiluliuma'ya ait. Üç bin yıllık bu heykelde sırt çantalı bir gezgin gibi görünen  sakallı, bukleli saçlı, kollarında bileklikleri olan 1,5 metre boyunda 1,5 ton ağırlığındaki Şuppiluliuma Heykeli’nin bir elinde mızrak, bir elinde başak var.  
Hitit Kralı II. Şuppiluliuma döneminde imparatorluğunda kıtlık yaşanırken Mısır’ın yeni firavunu  başkent Hattuşaş’a  tahıl göndermek ister. Hititler 450 ton tahılın taşınması için gemilerin hazırlanmasını ister. Akdeniz’in kuzeyindeki korsanlar tahıl sevkıyatı için bir tehdit oluşturur. Ancak çıkan savaşı Hititler kazanır ve Anadolu’da kıtlık önlenir.


Dünyanın en büyük mozaik koleksiyonuna sahiplik yapan müzede eserler üç bin metrekarelik bir alanda sergileniyor.


Yol üstünde dönercileri görünce dayanamayıp Abdo Döner'de meşhur Antakya dönerini deniyoruz.
Antakya dönerinin içine patates ve defne yapraklı domatesli özel bir sos konulurmuş. Mısırlı ve Dönerci Tacettin diğer meşhur dönerciler. Berlin'deki inanılmaz  lezzetli döneri yedikten sonra artık hiçbir döneri çok beğenmem mümkün değil.


Hristiyanlığın ilk yıllarında kilise olan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki en eski cami Habibi Neccar Camii. Antakya’nın 638 yılında Müslüman Arapların eline geçtiği dönemde inşa edilmiş. Cami Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren  Hristiyan bir marangozun adını taşımakta.

Sahili ailesi tarafından dört kuşaktır işletilen Affan Kahvesi 1911 yılında açılmış.
Bahçe kısmında ortasında bir süs havuzu olan kahvehanede gül suyu dökülerek servis edilen  özel sütlü dondurma, mısır unu ve süt kullanılarak hazırlanan haytalı tatlısını deniyoruz.
Antakya'nın en güzel mekanlarından. Yazın buranın keyfi bir başkadır.



Aromatik Bitkiler Müzesi
2013'te kurulan Türkiye'nin ilk ve tek tıbbi aromatik bitkiler müzesinde 280 çeşit bitki çeşitli kavanoz ve sepetlerde sergileniyor. Giriş ücretsiz.



Hatay kısa bir hafta sonu kaçamağı için en güzel rotalardan. Künefenin hatrına bile gidilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder