18 Şubat 2019 Pazartesi

yeniden, yeniden

Bu aralar film izleyemiyorum. Ulan Batur'a gitmek isteyen kocam beyin Moğolistan aşkını dindirmek için  Cengiz Han'ı izlemek haricinde iki haftadır bir şey izlemedim. Filmlerin yerini kitaplar aldı; çok daha güzel oldu. Uzun süre bir şeye odaklanıp konsantre olamama halim hala çok geçmese de ince kitaplarla bunu biraz aşmaya çabalıyorum. Telefon ve internetten uzak kalma çabalarım umarım birazcık olsun sonuç verir. Zaten akşam eve gelip yemek vs  derken hemen yatma vakti geliyor, günler birbirine karışıyor; bir bakmışız hiçbir şey yapmadan günler, haftalar geçmiş. Gün içinde tek istediğim akşam olsa da evime kavuşsam, günlerce çıkmasam! Ki hafta sonu öyle de oldu! Yine pek çok şeye yetişemiyorum hissini fazlasıyla yaşıyorum bu ara. Kafamda düşünceler, ortada icraat yok:(  
Hayvan Çiftliği ve  Ah Mercimeğim okuduklarımdan favorilerim. Anlam Arama artık böyle kitaplar almamam gerektiğini yine hissettirdi. Sosyal medyadaki herkes neden kitap yazma çabasında! Bildiğimiz Dünyanın Sonu'nu ise Doppler'den sonra ara ara fazla abartmamış mı diye okudum. 
Uzun upuzun romanlara geri dönmek istiyorum. Kısa hikayeler bir süre sonra aklımdan tümüyle silinip gidiyor, kalıcı olamıyor. Sanırım iyice yaşlandım:/

 ...Yazlar, kışlar, sabahlar ve akşamlar.. Pazar kahvaltıları ve yılbaşı masaları. İçilip kapatılan sabah kahveleri, yaz kızartmaları, kışın ilk karı, yazın son akşamları, doğum günü pastaları ,eskiyip delinen çoraplar, pazar alışverişleri, bahar temizlikleri, tatiller, bulaşık yıkarken kırık bir bardakla kesilen parmaklar, gece yükselen ateşler, uykudan önce alınan büyük küçük kararlar, alışveriş listeleri, ihtiyaçlar, yerine yenisi eklenenler... 
 İnsan yaşlandıkça kendi gençliğini arıyor ve küçük anılar budalaca mutluluklar yaşatıyor. 
Bir televizyon programında ya da bir gazete röportajında iklimin dengesinde bir sorun olduğuna her değinildiğinde, insan divanda pozisyonunu değiştirir ve bunun dünyanın başka bir yerinde yaşandığını düşünür; henüz alınmamış bir elektrikli mutfak aleti başka bir dükkanda hâlâ bulunabilir. İnsanın sorunun bir parçası olduğunu görmemek için gösterdiği direnç muazzamdır. 

 İnsan. Tek gerçek düşmanımız insandır. İnsanı ortadan kaldırın açlığın ve köleliğin temelindeki neden de sonsuza kadar silinecektir yeryüzünden.
 “Cevizin dibinde doluşan kızların bir kenarda çayları kaynardı. Börek çörek olurdu. Her gün ama her gün bu cevizin dibi böyle kalabalıktı. Benim Aslı’ya tutkunluğum da bu cevizin dibinde başladı. Kızların göremeyeceği, gölge bir yere kuşlar gibi tünerdim. Oradan Aslı’yı seyrederek günler, haftalar geçirdim. Aslı bir okul, bir kurs oldu. Ben de o gizli yerimde talebe oldum. Aslı’yı okudum. Aslı’yı yazdım. Aslı’yı ezber ettim. Aslı uğruna dirsek çürüttüm. Aslı konuştu, güldü, gülümsedi, bazen daldı gitti. Hepsini bir bir aklıma yazıp Aslı okulundan diploma aldım. Bazen o gizli yerimde içim dolar, sonra dayanamaz ağlardım. Ona bakarak ve onun uğruna gözyaşı dökerek çok gizlendim”... 
Yaş alıyorum. Yüzümde güneşten kısılan gözler, kafamın tepesinde dolaşan düşünce balonlarına eşlik eden çatık kaşlar, büyük kahkahalar, The Notebook gibi filmlerde mütemadiyen ağlamama sebep sulu gözler sebebiyle artan çizgileri, üst üste içilen ve karıştırılan içkilerin ertesi günü bedenimi çarpan yorgunluğu, bavul çekiştirmekten sırtıma saplanan spazmları saymazsam, hoşuma gidiyor.

Artık hikâye biriktirmek için yaşamıyorum. Eski hikâyeleri kafamda döndürüp nerede hata yaptığımı aramıyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder