Sonbaharda yollara düşmek;soğuktan pek hoşlanmıyorsanız, orta Avrupa için pek doğru bir karar değilmiş.
Kilometrelerce yol kat ettim yine.Yeni insanlar, farklı hayatlar...
Yolda olmak insana çok şey katıyor, sanki zaman bir süreliğine durmuş, hayatına kısa bir mola vermişsin.
Bir yandan bir şeyleri kaçırıyormuş, geride kalıyormuş gibi hissederken bir yandan kendine reset atıyormuş gibi,yenilenmiş gibi hissetmek.
Düşünmeye, kendini sorgulamaya yarıyor şehirler arası yollar.
En çok görmek istediğim yerler listeden bir bir silinince, bir daha o kadar güzel bir şehir göremeyecek olmanın endişesini yaşıyorum aynı anda:)
Prag benim için o masal şehirlerden biriydi; sokaklarında yürümenin insana zevk verdiği şehirlerden.
Köprünün üstündeki sokak sanatçıları, turist kalabalığı, etkileyici gotik mimari eserleri, renkli renkli evleri, kuleleri, kiliseleri,doğanın sunduğu müthiş renk tonları...
Prag Kalesine çıkarken yol üstünde girdiğimiz kafede yediğimiz krepler; tatlı krizine daha iyi gelebilecek bir şey yoktur heralde.
Yerel tatları denemeden dönmek olmaz.
Hamur işi tatlıları; trdelnik.Ben sevdim, biraz acele piştiği için başta tadı hamur gibi geliyor ama gezerken o kadar acıkınca bitmesi sadece saniyeler sürdü.
Şu ana kadar gördüğüm en romantik şehir oldu Prag.
Sanırım bunda mevsimin de payı büyük; durmadan dallardan düşen sararmış yapraklarla bezenmiş yollar.
Pek çok şehirde olduğu gibi burada da aşkınızı sonsuza dek kilitleyebilirsiniz.
Çek kronu alırken dikkat etmekte fayda var.
Çoğu yerde panoda yazan kurdan değil çok daha düşük kurdan veriyorlar.
Yurtdışında en sevdiğim şey heryerde karşıma çıkan güzel ve farklı heykelcikler!
ve tabiki ben de o bebişin üzerine çıktım:)
İçince yeşil peri kızı görüldüğü rivayet edilen absinth'in çeşit çeşit kaşıkları.
Güle güle Prag diyerek vedalaşıyoruz; seninle yollarımız günün birinde bir kez daha kesişecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder