İnsanların önyargılarından kurtulması kolay olmuyor maalesef ki.
Bir şeyi en baştan sevemiyorsam sonrasında da sevemiyorum.
Almancaya ve Almanlara tek sempatim Fatih Akın filmleriyle sınırlı kalacak bu gidişle.
Tamam Münih; düzenli, güzel bir şehir.En başta gürültü diye bir şey yok, her şey büyük bir düzen içinde işliyor.
Hava buz gibi, biz donuyoruz; sürekli bir mızmızlanma hali 'Tanrım bu insanlar burda nasıl yaşıyorlar ,daha bu mevsimde böyleyse , güneşten yoksun!''
Onlar atmışlar veletlerini bisikletlerinin önündeki sepete, oradan oraya gayet mutlu geziyorlar. Çocuklar desen; en tuhafımıza giden şey.
Türkiyede her yerde tepinen, ağlayan ,şikayetçi,şımarık çocuklar görürüz di mi?Bunların sesi çıkmıyor yahu!Nasıl bir eğitimden geçiriyorlar bunları.
Yoldan dakikalarca araba geçmiyor,kırmızı ışık yanıyor diye bekle bekle içimiz şişiyor.
Kurallar iyi hoş da fazlasına da katlanamıyorum.
Binalar güzel, parklar bahçeler bakımlı ama Alman sistemi ve yaşantısı çok sıkıcı!
Ben bunların sevimliliklerini yerim:)
Almanya'nın en eski bira evlerinden Hofbrauhaus'a gitmeden dönmedik tabi ki!
Biranın aslında nasıl bir şey olduğunu bir kez daha gördük.
Ahşap masaları, Bavyera kıyafetleri içerisindeki garson kızları ve müzisyenleriyle tarihi bir handaymış gibi hissediyor insan.
Hitlerin konuşma yapmak için burayı seçmesi kesinlikle mantıklıymış.
Münih gördüğüm ilk Alman şehri oldu.Bir daha yolum düşer mi bilinmez ama önceliğimin Alman şehirleri olmadığını biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder