1 Ağustos 2011 Pazartesi

kinyas ve kayra

kitabın daha sert bir dille yazılan başlangıç kısmından sonra dilde yumuşuyor , fikir yapısı da ikiye ayrılıyor zaten.gündayın daha önce okuduğum piç romanıyla benzeşen yönleri epey fazla. 
belki de hepimizin zaman zaman kafasından geçenleri ; hayatın anlamsızlığı, insanlara, topluma güvensizlik kısacası hayatı reddetmeyi  500 küsür sayfa boyunca okumak bir süre sonra insanın canını sıkmaya başlıyor. neticede her ne türlü olursa olsun uç noktalarda yaşamak hiç bir zaman hiç kimseye yarar getirmemiştir.buram buram nihilizm kokan, karamsar bir kitap.özellikle yazın  bu sıcak havalarda okumak pek de akıl işi değil-miş.    


Tabancanın topunda sarı sarı tebessüm eden kurşunları görebiliyordum. Zaten sarıyı hep ölüme yakıştırmışımdır. Öldüren ishalin, sıtma sıcağının, Azrail’in dişlerinin sarısı…-12-


Toplumda bir konuya ilgi duyanların sayısı azsaderhal parçalanmaz bir kabuğun içine çekilip söz konusu kişiler çeteleşmeye başlar. Sokaklarda birbirleıini tanıyıp bir sigara isteyebilmeleri için kollarına, bacaklarına belirleyici aksesuvarlar takarlar. Hep böyle olmuştur. Parkalardan latekse kadar… Ve dahil olduğum müzikal sınıf da, hayatı diğer insanlardan farklı algüadığını düşünerek, geriye kalan bütün müzik tarzlarım aşağılamaktaydı. -15




Fikir satmak, herkesin oturup düşündüğü takdirde erişebileceği kavranılan şekillendirip, ambalajlayıp pazarlamak, herhangi bir sahtekarlıktan farksızdı benim için. Dolayısıyla matbaadan çıkan kayda değer tek ürünün ansiklopedi olduğuna inandım, ihtiyacım olan salt bilgiydi. Ve o bilgiyi aldıktan sonra ne yapacağım sadece beni ilgilendirirdi. Bir de gidip o bügi karşısında X yazarın ne hissettiğini bilmem gerekmiyordu. Ben yeterince hissediyordum. Hatta bütün dünyaya yetecek kadar!.. -17-


iki dünya savaşını da bu geri zekâ­lıların başlatmışolmasına hiç şaşırmamak gerekiyordu. Birbirle­rinden o kadar korkuyorlardı ki aynı metroda beş yüz kişi yolcu­luk yaparken duyulan tek ses makine gürültüsüydü.-25


Entelektüel sapkınlıklarıyla ve dünyanın diğer bütün kıtalarına karşı hissettikleri korku ve nefret kokteyli duygularıyla, son olarak da yeryüzünün görüp gö­rebileceği en salak turistleri olma unvanlarıyla Avrupa halkı ken­dini öldürmek ya daöldürtmek için bütün nedenlere sahiptir. Sosyal devlet dedikleri, bana kalırsa Gestapo düzeninden başka bir şey olmayan sistemleri, sokakta biri düştüğünde ambulans gelene kadar, yerde yatanın kendileri olmadığı için şükretmele­rinden ibarettir. Arap hiçbir sakınca görmeden hiç tanımadığı, kendinden geçmiş yerde yatan bir adamı sırtlayıp en yakın hasta­neye koştururken Avrupa insanı aynı adama, adını yeni öğrendi­ği bininci mikrobu kapmamak için bir metreden fazla yaklaşamaz bile.-25-


 Her zaman yalnız oldum. Yalnızlığı kendimi geliştirmenin tek yolu olarak gör­düm. Ama çevremde olup biteni kaçırmak ve yanımdan akıp giden hayat nehriyle yüzümü yıkamamak da bana aptalca geliyordu. Bunedenle evde çok az zaman geçirmeye ve sokaklarda yaşamaya başladım.-26-



Basitlikten tekrardoğacaktık oysa ve o kapıyı da kapatıyoruz. Üstüne de bütün insanlık oturuyor . Elmas tüccarları, köle tacirleri , uyuşturucu pazarlayanlar hep olacak . Ama modern hayatın getirdiği şekilde . Bütün dünyada tek bir para birimi hüküm sürecek . Tek bir dil. Avrupa da yapmak istedikleri bu değil mi zaten . Elli yıl öncesine kadar birbirlerini boğazlayanları aynı dilde konuşturmak! Hiçbir şey değişmeyecek. Sadece eskiden birbirlerine ettikleri küfürleri anlamıyorlardı. Artık son derece iyi anlaşacaklar bu konuda. Birbirlerinden daha çok nefret edecekler. Ve yine birbirlerinden çaldıkları paranın kendi paralarına göre ne kadar ettiğini hesaplamalarına gerek kalmayacak . Hepsi bu. -55-


gerçekten de konuşularak yapılamayacak  yoktur. ihtilallerçıkartılabilir, birileri aşık oldurulabilir ve hatta intihar ettirilebilirdi. konuşarak her şey yapılırdı. ve bana çok komik geliyordu. birisinin ağzından çıkan, üç yüz kilometre uzakta doğmuş başka birine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler dünyayı yönetiyordu. -67




robinsonun bile yanına Cumayı veren dünya, üzerinde yaşayan bütün insanları tanıştırma gibi saplantıya sahipken uzak kalmamız çok zor olacak gündüzün ve gecenin seslerinden. 68


demek ki sende bir yolcusun. sürekli yolculuklar yapıyorsun.ve inan hayatta yapılabilecek en doğru iştir. bir yerden bir yere gitmek.zordur tabi.aile kuramazsın.en kötüsü ne bir kadına aşık, ne de bir adama dost olabilrsin.ama gidersin ve iyi hissedersin, tanıştığın her yeni insanla, yediğin her yeni yemekle. 99




Topraktan nefret ediyorum. attığım her adımda bugüne kadar içine gömülmüş ve karışmış milyarlarca yaratığı düşünüyorum. ölümün üstünde yürümeyi sevmiyorum. ve dünya aklıma sadece bunu getiriyor, içine gömdüğü milyarlarca ölüyle. birinin burnu, diğerinin ayakları. bunların üzerine basarak gidiyor milyarlarca insan işine, okuluna. hepimizin bastığı yerde bir ceset var. hepimizin altında bir ölü var. insanlık gömdüğü yakınlarının üzerinde yürüyor. insanlık ölümün üstünde duruyor. koşuyor, spor yapıyor.” -171-



katilin kurbanı öldürmesi değil, kafasını kesip kesmediği hatırlanır!-187




Seni anlıyorum" demek büyük bir yalandır; kocaman bir yalan! Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz bu dünyada.. Var olan en sağlam zırh, insan vücududur.. İçindekileri en iyi saklayan kasa o'dur.. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya.. Deliliğin kokusunu, anormalliğin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında.Sadece gördüklerin vardır.. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu..-188


üçüncü dünya ülkelerinde insanlar arabalarınıkamyonlarını boyarlar, üzerlerine resimler çizip, yazılar yazarlar. çünkü üçüncü dünya ülkesi insanı bindiği makineyi icat etmemiştir. icat etmediği için de yakın hissetmez kendini. sahibi gibi görünmesi, karakter kazanıp kişileştirilmesi gerekir arabanın. kullandığı her ithal makineye isim takıp sadece kendine has şekil ve yazılarla damgalaması, üçüncü dünyanın asla yok olmayacağını gösterir. birileri sahip olduğu aleti boyamaktan vazgeçene kadar da yok olmaz !…
kadın suratını boyar. çünkü suratı kendisine değil, güzelliğini takdir edecek olan erkeğe aittir. kimse kendi yarattığı bir boku boyamaz!…-229

bir fahişe ile bir rahibenin, bir cani ile bir polisin yan yana yattığı mezarlıklar bana, hayattaki tek gerçek, tek yalansız manzara olarak görünürdü. ama hoşuma gitmeyen şeyler, içinde yine karşıma çıkan o insani kurnazlığı, ikiyüzlülüğü barındıran mezar taşı yazıları, dini sembollerdi. yine devreye insanın yarattığı o tiyatro sahnesinin plastik dekorları giriyor ve ölümü dahi kendi çıkarına göre biçimlendiriyordu. değil tanrı’ya kendine bile inanmamış bir insanın başına çakılan haçlarla, yıldızlarla oyunun devam etmesini sağlıyordu.-271


İşte, böyle bir psikolojik halden kaynaklanıyor devletin, insanlarını dosyalama sistemine başvurması. Devletten habersiz hiçbir işyapılmamalı! Onun anlayamayacağı kelimeler çıkmamalı yurttaşların ağzından. Devlet beş yaşında bir çocuk gibi. Onun seviyesinde konuşulmazsa, büyükler gezmeye giderken yanlarına alınmazsa ağlamaya, kırıp dökmeye başlıyor. Dünyanın bütün devletleri böyle. Yataklarından kalkamayan hastalar gibi. Kaprisli yaşlılar gibi! Her şeyi bilmek istiyorlar. Yurttaşlarının nasıl seviştiğini, evde en çok kimin küfrettiğini. Her şeyi! Herhangi bir yurttaş isyanının hayat bulduğu gün, yüzlerine vurabilecek güçte oluyorlar, pisliklerini herkesin. "Sen, annenin ölmesini istiyordun! Sus! Sense otobüste yaşlılara yer vermiyorsun! Sen de sus! Arkadaki şişko! Sen, daha dün küçük kardeşinin ekmeğini çalarken nasıl olur da, bugün bana, devlete karşı gelirsin?" diyerek susturmak için bilmek istiyor her şeyi. Her insanın bir utancı vardır. Devletin görevi, kullanma günü gelene kadar bu utançları toplayıp saklamaktır. Toplumsal sözleşme diye bir saçmalık hiçbir zaman var olmamıştır. Kimse, kendi çıkarları için birilerine devlet olma yetkisi vermemiştir. Benciller ve korkaklar dünyasında çıkar, kişisel dolandrıcılık yeteneğiyle elde edilir. Ve insanların birbirlerine attıkları kazıkların yanında, devletin onlara attığı fazlasıyla hafif kalır. 405


En tepesine varamayacağım bir kuruma, en aşağısından başlamak anlamsız gelmişti. Eğer herhangi bir ülke, askere aldığı adamlara, kara kuvvetleri komutanlığı makamını hedef gösterebilseydi, belki daha geçerli olurdu askerlik. -415

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder