sokaklardaki herşey gövdelerden ve gürültülü karmaşadan oluşur, isteseniz de istemeseniz de o ortama girerken katı bir davranış protokolü içne girmek zorunda kalırsınız.kalabalıkta yürümek demek, hiç bir zman başkalarından daha hızlı gidememek , yanınızdakilerden geriye düşememek, insan trafiğinin akışını aksatacak bir şey yapamamak demektir. bu oyunu kurallarına göre oynarsanız, insanlar farkınıza varmazlar.sf64
lazarillo de termes kitabı-açlıktan kıvranan biri ,yemekten yeni kalkmış izlenimi uyandırmak için ağzında kürdanla dolaşır.
Fransız "Savinien Cyrano deBergerac" 1657'de yayınlanan "Voyage dans la Lune" (Ay'da Gezi) adlı yapıtında kahramanını bugünkü roketleri andırır birçimde, fişeklere bağlı bir arabayla Ay'a ulaştırır.Cyrano aynı yapıtında paraşüt, gramofon gibi buluşları önceden haber verir. 1662'de eserin ikinci bölümü olan "Histoire comique dee etats et empires du soleil" (Güneş Devleti Komik Tarihi) yayınlanır.
--Yunus Peygamber, halkı uyarmak ve onları tek Tanrılı dine davet etmek üzere, Tanrı tarafından Asurlular'm Ninova şehrine gönderilmişti. Fakat onların kendisini dinlememelerine kızan Yunus Peygamber İspanya'ya gidecek bir gemiye binmişti. Yolda gemi büyük bir fırtınaya tutulunca gemidekiler içlerinde bir suçlu bulunduğunu ve bunu denize atıp kurban ederek, kendilerini affettirmeyi düşündüler. Bunun üzerine Hazreti Yunus, suçlu olduğunu düşünerek kendini denize attı.
Tevrat metni şöyle der:
«Tanrı, Yunus'u yutması için büyük bir balık yaratmıştı. Ve Yunus tam, üç gün ve üç gece o balığın karnında kaldı.»
Görüldüğü gibi bu metinde balinadan bahis yoktur. Kastedilen, dalgaların arasında balığa benzetilen bir kügük tekne olabilir. Ve bu teknenin üç gün sonra Yunus Peygamberle birlikte karaya vurmuş olması mümkündür.
kitapta geçen thomas cole tabloları-imparatorluğun rotası
tesadüflere dayalı müthiş bi dille yazılmış kitap ay sarayı.Marco Stanley Fogg dayısının ölümünden sonra ondan kalan binlerce kitabı önce ev eşyası olarak kullanmaya(masa, koltuk vb) daha sonra onları yavaş yavaş satarak , çalışmadan üniversiteye devam ederek hayatta kalmaya çalışır, az yemek yer, yürür, giysi satın almaz.tüm para bittiğinde ise parkta yaşamaya başlar. tesadüf eseri tanıştığı kitty wu ve arkadaşı zimmer sayesinde kurtulur tekrar hayata döner, gazeteden bulduğu ilanla tekerlekli sandalyeli yaşlı bi adama bakmaya başlar. onun hikayesini yazıya almasına yardım eder. adam ölmeden, yıllar önce bi şekilde elde ettiği parayı sokaklarda gezerek ihtiyacı olanlara dağıtmasını sağlar.adamın hiç görmediği oğluna ulaşır, onun aslında kendi babası olduğunu öğrenir.dedesinin aylarca çöl ortasında bir mağarada yaşayıp, elindeki malzemelerle arkalı önlü yaptığı onlarca tablolar, foggun evinin camından gözüken moon palace restaurantının neon ışıklı tabelesı. sanki hepsini birebir görmüş gibiyim.
paul austerin müthiş hayal gücüne hayran oldum, daha önce neden okumamışım böyle müthiş bi yazarı acaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder