5 Aralık 2017 Salı

Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi

 Kışın tam anlamıyla kendini hissettirdiği bir günde hazır izinliyken hafta içi İstanbul'un keyfini çıkarmalıyız diye kendimizi vapura atıyoruz. Eminönü'nde inip Tahtakale'nin hengamesinden geçerek Süleymaniye'ye doğru nefes nefese kalarak yokuş yukarı tırmanıyoruz. İstikamet hafta sonu kapalı olduğu için bir türlü gidemediğimiz İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi. Her yer üniversite öğrencisi dolu, girişte bize de öğrenci misiniz diye soruyorlar. Evet diyorum neticede hala üniversite öğrencisi olabilecek görünümdeyim ve de ülkenin yarısı gibi açık öğretimde öğrenciyim. Bir kimlik bırakıp içeri giriyoruz.  Alt kata inip kapıdan dışarı çıkıyoruz ki yemyeşil bir dünya bizi karşılıyor.Biraz aşağıya yürüyünce sazlıkların arasından bütün Haliç görünüyor. 


 
 Camekan seraya adımımızı atıyoruz ki inanılmaz bir nem ve sıcak yüzümüze çarpıyor, üstümüzdeki mont ve atkılardan kurtulup beş bin çeşit bitkiye ev sahipliği yapan Türkiye'nin en eski botanik bahçesi ünvanına sahip bu şahane yerde bizden başka kimsecikler yokken ağzımız kulaklarımızda dolanıyoruz. Bu civarda okusaydım sık sık bu bahçeye kaçardım diyorum. Tam bir 'secret garden'.İçeride ve dışarıda çeşitli boyutlardaki havuzlarda nilüferler, devasa kaktüsler ve çeşit çeşit egzotik bitkiler! Seranın sonuna kadar gidiyoruz ki her yerini yeşillik sarmış pencereden manzara daha da enfes gözüküyor, dört bir yandaki camilerden ezan sesi geliyor. Tam olarak bir kış günü rüyasındayım. Çok sevdiğim Jules et Jim filminde dendiği gibi Mutluluğu anlatmak zordur, farkına varılmadan eskir.











2 yorum:

  1. Oraya gitmek ve görmek farzoldu diyebilirim. Elli yıldır İstanbul4dayım demek ki burayı ıskalamışım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben çok keyif aldım gezerken, umarım siz de gider ve seversiniz.

      Sil