film istanbulun deniz görmeyen, merkeze saatlik yolculuklar yapılarak ulaşılabilen, evlerinden birinin dış duvarında boğaz köprüsünün resmi olan bir mahallesinde başlıyor.bir kadınsa arnavutköydeki deniz gören evinde uyanıp kahvesini yudumlarken kapı çalıyor, içeri bu mahalleden gelen falcı olduğunu söyleyen bir kadın giriyor.fal bakmaya geldiği kişiyse evdeki kadın değil, onun sevgilisi,hayat arkadaşı her şeyi sema aslında. ama kadın bunu gizleyerek kendi falına baktırıyor.yıllar önce kızının çocuğunun hastalanıp hastaneye kaldırıldığını ve yanlış iğne yapılarak öldüğünü ancak raporda kızının hatası sebebiyle öldüğü yazıldığını ve doktor sema tarafından imzalandığını söyleyen.falcı kadının tek istediği aslında raporun değiştirilerek, delirmiş kızının suçsuzluğunun geri verilmesi.
kadın kendi adaletini arıyor bi anlamda.film dozunda bir gerilimle sunuyor bize anlatmak istediklerini.kasvetli bir istanbul gününde güzel bir salonda öğreniyoruz bütün hikayeyi.4 farklı dağılmış nar tanesini izliyoruz.
kapıcının hikayesi ve çocukluk görüntüleri haricinde filmi beğendim,serra yılmazın dizilerde bütün temizlikçilere yaptırıldığı gibi doğuluymuşcasına yapay konuşmasındansa böyle normal konuşması daha iyi olmuş bence.
ümit ünal ''birilerine biz; 'bu gerçek hayat, senin hayatın şu kadar küçük alanda,sen ne anlarsın, cahilsin' derken birilerinin de bize gelip aynı şeyleri söyleyebildiğini ve aslında herkesin başka her hangi birinin yerinde olabileceğini son derece iyi anlatmış.etkileyici bir film olmuş.
30 Aralık 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder