22 Kasım 2015 Pazar

bu aralar

Savaşı kimin başlattığının önemi var mı? Hepimiz içindeyiz işte!


Safety Not Guaranteed büyük bir hayal kırıklığıydı. İnternette pek güzel yorumları yapılmış üstelik. İzlerken inanılmaz sıkıldım. 
Küçük Gün Işığım ın yapımcılarındanmış halbuki:(
The Lunch Box- Türkiyeye de gelmesini istediğim sistem. Her gün  öğlen ne yiyeceğiz problemimize çözüm.
Albert Nobbs- 19. yy İrlandasında erkek kılığına girerek iş bulmak zorunda kalan, para biriktirip kendi dükkanını açma hayalleri kuran bir kadının hikayesi. İzlemelisiniz. 


Hafta sonu kuzenimin düğününe Bursa'ya gitmişken o acelede hep gitmek istediğim Irgandı Köprüsü'ne uğradık. Bayıldım! Daha uygun bir zamanda doya doya Bursayı gezmek istiyorum. Mutlu olmak filozof olmamak dileğiyle:D 

19 Kasım 2015 Perşembe

acelesi olanlar

Geçenlerde aldığım iki kitabı karıştırırken gördüm ki kenarda köşede kalmış filmleri izleyip kitapları okurken çok fazla klasik olanları pas geçmişim. Madem film izleme fırsatım epeyce oluyor hemen bir iki tane klasik filmi izlemeliyim dedim. Tesadüf arka arkaya izlediğim iki filmin türü  de gerilim oldu. İkisini  de çok beğendim. İnsan psikolojisiyle ilgili filmlere ve kitaplara her zaman bayilmisimdir. İnsanların pek çok konuda asla değişmeyeceğini , ruhsal rahatsızlıkların da hafif ya da ağır olsun çok fazla degisemeyegini, düzelmeyecegini  düşünenlerdenim.   
Ailesi ve iş arkadaşları tarafından gayet normal olduğu düşünülen, aklı başında, düzgün bir insan izlenimi verip aslında çok ciddi ruhsal problemleri olan veya her saniyesi yalan dolan dolu, paranoyak ruhlu, hastalıklı  insanlarla dolu etrafımız. Hergün yeni bir tiple karşılaşıyor ya da etrafımdakilerden dinliyorum. Türlü türlü aldatma , yalan söyleme, olmayan şeyler uyduranlarin hikayeleri. Teknolojinin  gelişmesiyle bu insanların işleri daha da kolaylaştı. Çoğu da boş beleş yaşayan tipler, kendilerini internet üzerinden tatmin ediyorlar. Özellikle son zamanlarda ise  önünden bir kadın geçerken arkasından hayatında hiç bir şey gormemiscesine bakan adamları hergün görmekten bıktım usandım artık tiksintiden başka bir şey  hissedemiyorum pek çok insana karşı.  Allah hepimizi hayırlı insanlara rast getirsin . Filmler mükemmel izleyin.



17 Kasım 2015 Salı

içimizdeki şeytan


"Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımızı ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?"

"Hayat dediğin başka nedir zaten? Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hulyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız."

“Dünyaya hükmetmeye hazırlanıyormuş! Dünya kim?.. Benden başka dünya var mı? Herkesin bir tek dünyası vardır, o da kendisi… Üst tarafıyla alakadar olmaya bile değmez… Zeki olmak, kuvvetli kafa ve bilgi sahibi olmak neye yarıyor? Bizi istediğimiz saadete götüremedikten sonra… Zekamız olmasa daha iyiydi. Otlar, hayvanlar, bulutlar ve kayalar gibi yaşamak bana daha saadet verici, daha yorgunluksuz, daha manalı geliyor…”


“Otuza yaklaşmaktayım… Bugüne kadar ne yaptığımı düşündüm. Bir sıfırdan başka netice alamadım. Hayatta hiçbir şey yapmış olmamak gibi korkunç ve utandırıcı bir şey var mı? Son zamanlara kadar ‘Fena bir şey yapmıyorum ya!’ der ve kendimi temize çıkarmaya çalışırdım. Fakat hadiseler gösterdi ki, fena olmayışım tesadüf eseriymiş, fırsat düşmemiş, zaruret olmamış. Nitekim hayatın ilk çelmesinde yuvarlanıverdim. İyilik demek kmseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. Bende bu fena cevher fazla miktarda mevcutmuş. Belki herkeste var… Fakat insan olan onu söküp atmasını, yahut boğmasını biliyor… Dokunmadan bırakmak, bir gün başını kaldırmasına meydan vermek olur…”



“İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa ve tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…”

15 Kasım 2015 Pazar

neler izledim




Dünya'nın tüm zamanda yolculuklarını yapsan bile, seni sevmeyen birinin sevmesini sağlayamazsın.


t: ne iş yapıyorsun?
m: bir yayınevinde okuyucuyum.
t: olamaz! hayatını okuyarak mı kazanıyorsun?
m: evet, doğru, okuyorum.
t: bu harika. "hayatını nasıl kazanıyorsun?" sorusuna "nefes alıyorum." demeye benziyor. "nefes alıcıyım, nefes alarak para kazanırım."



En sevdiğim romantik filmler arasında yerini aldı About Time. Sıcacık sempatik ötesi bir film. Evliliklerine, ailelerine, ilişkilerine bayıldım , Hayattaki her günümüzü son günümüz gibi düşünüp yaşamak gerek de pek mümkün olmuyor.


Arkadaşlar arasında 40 yaşına kadar evlenemezsek bari ikimiz evlenelim de çocuk yapalım türünde çevrilen muhabbetin gerçekleştirilip sonunda tabi ki mutlu sona bağlanan film.  Çocuk sahibi olmayı düşünürken izleyip fikrinizden vazgeçebilirsiniz :D
Eğlenmelik hafta sonu filmi. İnternette tanışan çiftimiz yoğun kar yağınca evden çıkamayıp iki geceyi birlikte geçirip her zamanki gibi birbirlerine aşık olurlar. Ayrıca çeşitli konularda son derece öğretici film :)
İzlerken fena darlandığım filmlerden biri. Küçücük yalanlar sonunda çapraşık saçma sapan bir hale gelebiliyor.
 Yolda yürürken yanımdan geçen insanların hayatlarını hep merak ederim. En çok da kötü durumdaki insanların. Çöpte Dostoyevski Buldum kağıt toplayarak hayatını kazanan bir adamın okuduğu kitaplarla nereden nereye geldiğini,  hayatının nasıl değiştiğini anlatan bir belgesel.

Prag

Prag'a ikinci gidişim. İlki kadar ihtişamlı ve yaşanabilir gelmedi bu kez. Tamam çok güzel binalar, sokaklar, her şey. Ancak ilki kadar etkilenmedim. Neresi yaşanabilir onu da tam çözebilmiş değilim gerçi ama. Alkolün de çok ucuz olması sebebiyle ayık kafada insan bulmanın güç olduğu bir yer. Sabahın köründe dahi metroların, otobüslerin buram buram alkol kokmasını, gencecik insanların sağlıklarını hiçe sayıp sürekli  ayyaş gezmelerini dert edinecek bir şeyim kalmamış gibi oturdum dert edindim. 
Wallenstein Garden (Valdštejnská zahrada) ı geçen sefer gezememiştik, çok şey kaçırmışız. Prag'a giderseniz mutlaka gezin derim.